- Bu can, ekmekten kuvvetlenen yahut kâh şöyle, kâh böyle bir hale gelen can değildir.
- این نه آن جان است کافزاید ز نان ** یا گهی باشد چنین گاهی چنان
- Bu ruh hoşluk verir, hoştur, hoşluğun ta kendisidir. Ey maksadına erişmek için vesilelere baş vuran! Hoş olmayan, insanı hoş bir hale getiremez.
- خوش کننده ست و خوش و عین خوشی ** بیخوشی نبود خوشی ای مرتشی
- Sen şekerden tatlı bir hale gelsen bile o tat bazen senden gidiverir, bu mümkündür.
- چون تو شیرین از شکر باشی بود ** کان شکر گاهی ز تو غایب شود
- Fakat fazla vefakârlık sebebiyle tamamen şeker olursan buna imkân yoktur. Nasıl olurda şekerden tat ayrılır, imkânı var mı? 1980
- چون شکر گردی ز تاثیر وفا ** پس شکر کی از شکر باشد جدا
- Ey hoş arkadaş! Âşık, halis ve sâf şarabı, kendisinden bulur, onunla gıdalanırsa bu makamda artık akıl kaybolur, (bu sırra akıl ermez).
- عاشق از خود چون غذا یابد رحیق ** عقل آن جا گم شود گم ای رفیق
- Aklı cüzi sırra sahip gibi görünürse de hakikatte aşkı inkâr eder.
- عقل جزوی عشق را منکر بود ** گر چه بنماید که صاحب سر بود
- Zekidir bilir; fakat yok olmamıştır. Melek bile yok olmadıkça şeytandır.
- زیرک و داناست اما نیست نیست ** تا فرشته لا نشد اهریمنی است
- Aklı cüzi sözde ve işte bizim dostumuzdur. Ama hal bahsine gelirsen orada bir hiçten, bir yoktan ibarettir.
- او به قول و فعل یار ما بود ** چون به حکم حال آیی لا بود
- Varlıktan fâni olmadığı için o, hiçtir, yoktur. Kendi dileğiyle yok olmayınca nihayet zorla, istemediği halde yok olacaktır. Bu da ona yeter. 1985
- لا بود چون او نشد از هست نیست ** چون که طوعا لا نشد کرها بسی است
- Can, kemaldir, çağırması sesi de kemaldir. Onun için Mustafa “Ey Bilâl bizi dinlendir ferahlandır;
- جان کمال است و ندای او کمال ** مصطفی گویان ارحنا یا بلال