- Münkirler, o gönül kokusuna karşı kara böcek gibidirler; dayanamazlar. Yahut davul sesine tahammül edemeyen beyni zayıf kimseye benzerler.
- منکران همچون جعل ز آن بوی گل ** یا چو نازک مغز در بانگ دهل
- Kendilerini meşgul ve müstağrak gösterirler. Şimşek parıltısından gözlerini yumarlar. 2025
- خویشتن مشغول میسازند و غرق ** چشم میدزدند زین لمعان برق
- Göz yumarlar ama, onların bulundukları makamdaki göz değildir ki. Göz odur ki bir sığınak görsün.
- چشم میدزدند و آن جا چشم نی ** چشم آن باشد که بیند مأمنی
- Peygamber, mezarlıktan dönünce Sıddîka’nın yanına giderek konuşup görüşmeye başladı.
- چون ز گورستان پیمبر باز گشت ** سوی صدیقه شد و هم راز گشت
- Sıddîka’nın gözü, Peygamber’in yüzüne ilişince önüne gelip elini onun üstüne,
- چشم صدیقه چو بر رویش فتاد ** پیش آمد دست بر وی مینهاد
- Sarığına, yüzüne, saçına, yakasına, göğsüne, kollarına sürdü.
- بر عمامه و روی او و موی او ** بر گریبان و بر و بازوی او
- Peygamber, “Böyle acele acele ne arıyorsun?” dedi. Ayşe “Bugün hava bulutluydu, yağmur yağdı. 2030
- گفت پیغمبر چه میجویی شتاب ** گفت باران آمد امروز از سحاب
- Elbisende yağmurun eserini arıyorum. Gariptir ki üstünü, başını yağmurdan ıslanmamış görmekteyim” dedi.
- جامههایت میبجویم از طلب ** تر نمیبینم ز باران ای عجب
- Peygamber “O sırada başına ne örtmüşsün, baş örtün neydi? Diye sordu. Ayşe senin ridanı başıma örtmüştüm” dedi.
- گفت چه بر سر فگندی از ازار ** گفت کردم آن ردای تو خمار
- Peygamber dedi ki: “Ey yeni yakası tertemiz Hatun! Tanrı onun için temiz gözüne gayb yağmurunu gösterdi.”
- گفت بهر آن نمود ای پاک جیب ** چشم پاکت را خدا باران غیب