- “Tanrı’dan kiriş parası isteyeceğim. Çünkü o kendisine karşı halis olan kalplere kerem ve ihsanıyla eder” dedi.
- گفت خواهم از حق ابریشم بها ** کاو به نیکویی پذیرد قلبها
- Bir hayli çenk çalıp ağladı ve başını yere koydu, çengi yastık yaptı bir mezara yaslandı.
- چون که زد بسیار و گریان سر نهاد ** چنگ بالین کرد و بر گوری فتاد
- Çalgıcıyı uyku bastırdı, can kuşu kafesten kurtuldu; çalgıyı da bırakıp sıçradı.
- خواب بردش مرغ جانش از حبس رست ** چنگ و چنگی را رها کرد و بجست
- Sâf bir âleme, can sahrasına vararak tenden ve cihan mihnetinden kurtuldu. 2090
- گشت آزاد از تن و رنج جهان ** در جهان ساده و صحرای جان
- Canı, orada macerasını şöyle terennüm etmekteydi: Beni burada bıraksalardı.
- جان او آن جا سرایان ماجرا ** کاندر اینجا گر بماندندی مرا
- Canım bu bahçede, bu bahar çağında ne hoş bir hale gelir, bu ovanın bu gayb lâleliğinin sarhoşu olurdu.
- خوش بدی جانم در این باغ و بهار ** مست این صحرا و غیبی لالهزار
- Başsız, ayaksız seferler eder, dişsiz, dudaksız şekerler yedim.
- بیپر و بیپا سفر میکردمی ** بیلب و دندان شکر میخوردمی
- Felek sakinleriyle zahmetsiz, mihnetsiz zikre, dimağsız fikre dalar, onlarla lâtifeler ederdim.
- ذکر و فکری فارغ از رنج دماغ ** کردمی با ساکنان چرخ لاغ
- Gözleri kapalı olarak bir âlem görür; elsiz, avuçsuz güller, reyhanlar devşirirdim... 2095
- چشم بسته عالمی میدیدمی ** ورد و ریحان بیکفی میچیدمی
- Çalgıcı, bir su kuşuydu; bu âlem de bir bal denizi. Bu bal Eyyub Peygamber’in içtiği ve yıkandığı pınardı.
- مرغ آبی غرق دریای عسل ** عین ایوبی شراب و مغتسل