- Başsız, ayaksız seferler eder, dişsiz, dudaksız şekerler yedim.
- بیپر و بیپا سفر میکردمی ** بیلب و دندان شکر میخوردمی
- Felek sakinleriyle zahmetsiz, mihnetsiz zikre, dimağsız fikre dalar, onlarla lâtifeler ederdim.
- ذکر و فکری فارغ از رنج دماغ ** کردمی با ساکنان چرخ لاغ
- Gözleri kapalı olarak bir âlem görür; elsiz, avuçsuz güller, reyhanlar devşirirdim... 2095
- چشم بسته عالمی میدیدمی ** ورد و ریحان بیکفی میچیدمی
- Çalgıcı, bir su kuşuydu; bu âlem de bir bal denizi. Bu bal Eyyub Peygamber’in içtiği ve yıkandığı pınardı.
- مرغ آبی غرق دریای عسل ** عین ایوبی شراب و مغتسل
- Eyyub, o pınarda yıkanarak tepeden tırnağa kadar doğu nuru gibi bütün hastalıklardan arındı, pirüpak oldu.
- که بدو ایوب از پا تا به فرق ** پاک شد از رنجها چون نور شرق
- Mesnevi hacım bakımından felekler kadar bile olsa yine bu âlemin, hatta küçük bir cüz’ünü ihata edemezdi.
- مثنوی در حجم گر بودی چو چرخ ** درنگنجیدی در او زین نیم برخ
- Hâlbuki çok geniş olan o yerler gök, darlıktan gönlümü paramparça etti.
- کان زمین و آسمان بس فراخ ** کرد از تنگی دلم را شاخ شاخ
- Bu bir âlemdir ki bana rüyada göründü; açıklığıyla kolumu, kanadımı açtı. 2100
- وین جهانی کاندر این خوابم نمود ** از گشایش پر و بالم را گشود
- Bu âlemle bu âlemin yolu meydanda olsaydı dünyada pek az kimse, ancak bir lâhzacık kalırdı.
- این جهان و راهش ار پیدا بدی ** کم کسی یک لحظهای آن جا بدی
- İhtiyar çalgıcıya “Burada kalmaya tamah etme, mademki ayağından diken çıkmıştır, haydi git” diye emir gelmekte.
- امر میآمد که نی طامع مشو ** چون ز پایت خار بیرون شد برو