- Ebucehl’in elinde taş parçaları vardı. Dedi ki: “Ey Ahmed, şu avucumdaki nedir? Çabuk söyle!
- سنگها اندر کف بو جهل بود ** گفت ای احمد بگو این چیست زود
- Mademki göklerin sırlarına vâkıfsın, peygambersen avucumda ne saklı?” 2155
- گر رسولی چیست در مشتم نهان ** چون خبر داری ز راز آسمان
- Peygamber “Onlar nedir, ben mi söyleyeyim; yoksa onlar mı doğru olduğumuzu söylesin, bizi tasdik etsinler; hangisini istersin? Dedi.
- گفت چون خواهی بگویم کان چهاست ** یا بگویند آن که ما حقیم و راست
- Ebucehil “Bu ikincisi daha garip” deyince Peygamber dedi ki: “Evet, Tanrı ondan daha ilerisine de kadirdir.”
- گفت بو جهل این دوم نادرتر است ** گفت آری حق از آن قادرتر است
- Derhal Ebucehl’in avucundaki taşların her biri, şahadet getirmeye başladı.
- از میان مشت او هر پاره سنگ ** در شهادت گفتن آمد بیدرنگ
- “İbadete layık hiçbir şey yoktur, ancak Tek Tanrı’ya tapılır” dedi ve “Muhammed, Tanrı elçisidir” incisini deldi.
- لا إله گفت و إلا الله گفت ** گوهر احمد رسول الله سفت
- Ebucehil, taşlardan bu sözü işitince hiddetle taşları yere vurdu. 2160
- چون شنید از سنگها بو جهل این ** زد ز خشم آن سنگها را بر زمین
- Çalgıcı hikâyesinin sonu ve Emirülmüminîn Ömer’in –Tanrı ondan razı olsun kendisine Hatifin söylediğini alıp ulaştırması
- بقیهی قصهی مطرب و پیغام رسانیدن عمر به او آن چه هاتف آواز داد
- Bunu bırak da yine çalgıcının hikâyesine kulak ver. Çalgıcı, beklemekten bunalınca.
- باز گرد و حال مطرب گوش دار ** ز آن که عاجز گشت مطرب ز انتظار
- Ömer’e yine ses geldi! “Ey Ömer, kulumuzu ihtiyaçtan kurtar!
- بانگ آمد مر عمر را کای عمر ** بندهی ما را ز حاجت باز خر
- Has, muhterem bir kulumuz var; mezarlığa kadar gitmek zahmetini ihtiyar et.
- بندهای داریم خاص و محترم ** سوی گورستان تو رنجه کن قدم