- Bunun üzerine Ömer, sesin heybetinden sıçrayıp kalkarak bu hizmet için belini bağladı.
- پس عمر ز آن هیبت آواز جست ** تا میان را بهر این خدمت ببست
- Koltuğu altında para kesesi olduğu halde koşarak çalgıcıyı arayıp taramak için mezarlığa yüz tuttu.
- سوی گورستان عمر بنهاد رو ** در بغل همیان دوان در جستجو
- Mezarlığın etrafını bir hayli döndü, dolaştı; orada o ihtiyardan başka kimseyi göremedi.
- گرد گورستان دوانه شد بسی ** غیر آن پیر او ندید آن جا کسی
- “Bu olmasa gerek” deyip bir kere daha koştu. Nihayet yoruldu, fakat yine o ihtiyardan başkasını göremedi. 2170
- گفت این نبود دگر باره دوید ** مانده گشت و غیر آن پیر او ندید
- Kendi kendisine “Hak, bana dedi ki: bizim sâf, makbul ve mübarek kulumuz var;
- گفت حق فرمود ما را بندهای است ** صافی و شایسته و فرخندهای است
- İhtiyar bir çalgıcı, nasıl olur da Tanrı haslarından olur? Ey gizli sır, ne hoşsun sen, hoş ve garip!”
- پیر چنگی کی بود خاص خدا ** حبذا ای سر پنهان حبذا
- Ava çıkan aslanın dönüp dolaşması gibi bir kere daha mezarlık etrafını dolaştı.
- بار دیگر گرد گورستان بگشت ** همچو آن شیر شکاری گرد دشت
- Orada o ihtiyardan başka kimsenin olmadığını iyice anlayınca “ karanlıklar içinde parlak gönüller çoktur” dedi.
- چون یقین گشتش که غیر پیر نیست ** گفت در ظلمت دل روشن بسی است
- Gelip edebe fazlasıyla riayet ederek oraya oturdu. Bu sırada Ömer aksırdı, ihtiyar uyanıp sıçradı. 2175
- آمد او با صد ادب آن جا نشست ** بر عمر عطسه فتاد و پیر جست
- Ömer’i görünce şaşırdı, kaldı. Gitmek istedi, fakat titremeğe başladı.
- مر عمر را دید و ماند اندر شگفت ** عزم رفتن کرد و لرزیدن گرفت