- Orada o ihtiyardan başka kimsenin olmadığını iyice anlayınca “ karanlıklar içinde parlak gönüller çoktur” dedi.
- چون یقین گشتش که غیر پیر نیست ** گفت در ظلمت دل روشن بسی است
- Gelip edebe fazlasıyla riayet ederek oraya oturdu. Bu sırada Ömer aksırdı, ihtiyar uyanıp sıçradı. 2175
- آمد او با صد ادب آن جا نشست ** بر عمر عطسه فتاد و پیر جست
- Ömer’i görünce şaşırdı, kaldı. Gitmek istedi, fakat titremeğe başladı.
- مر عمر را دید و ماند اندر شگفت ** عزم رفتن کرد و لرزیدن گرفت
- İçinden dedi ki: “Yarabbi senin elinden elemân! Şimdi de çalgıcı ihtiyarcağıza muhtesip geldi, çattı.”
- گفت در باطن خدایا از تو داد ** محتسب بر پیرکی چنگی فتاد
- Ömer, o ihtiyarın yüzüne bakıp da onu utanmış çehresini sararmış görünce,
- چون نظر اندر رخ آن پیر کرد ** دید او را شرمسار و روی زرد
- “Benden korkma, ürkme; çünkü sana Hak’tan müjdeler getirdim.
- پس عمر گفتش مترس از من مرم ** کت بشارتها ز حق آوردهام
- Tanrı, senin huylarını o derece methetti ki nihayet Ömer’i, senin cemaline âşık etti. 2180
- چند یزدان مدحت خوی تو کرد ** تا عمر را عاشق روی تو کرد
- Otur şöyle önüme; uzaklaşmağa kalkışma. Kulağına devlet ve ikbal âleminden bazı sırlar söyleyeyim.
- پیش من بنشین و مهجوری مساز ** تا به گوشت گویم از اقبال راز
- Tanrı sana selâm söylüyor; halini, hatırını soruyor. Hadsiz hesapsız zahmetlerden, kederlerden, ne haldesin? Buyuruyor.
- حق سلامت میکند میپرسدت ** چونی از رنج و غمان بیحدت
- Şimdilik şu birkaç dinarı ibrişim parası olarak al, harca da bitince yine buraya gel!
- نک قراضهی چند ابریشم بها ** خرج کن این را و باز اینجا بیا