English    Türkçe    فارسی   

1
237-246

  • O kadar nur ve hünerle beraber Mûsâ’nın vehmi, ondan mahcuptu; artık sen kanatsız uçmaya kalkışma!
  • وهم موسی با همه نور و هنر ** شد از آن محجوب، تو بی‌‌پر مپر
  • O, kırmızı güldür, sen ona kan deme. O, akıl sarhoşudur, sen ona deli adı takma!
  • آن گل سرخ است تو خونش مخوان ** مست عقل است او تو مجنونش مخوان‌‌
  • Onun muradı Müslüman kanı dökmek olsaydı kâfirim, onun adını ağzıma alırsam!
  • گر بدی خون مسلمان کام او ** کافرم گر بردمی من نام او
  • Arş kötü kişinin övülmesinden titrer; suçlardan ve şüpheli şeylerden korunan kişi de kötü methedilince, metheden kişi hakkında fena bir zanna düşer. 240
  • می‌‌بلرزد عرش از مدح شقی ** بد گمان گردد ز مدحش متقی‌‌
  • O padişahtı, hem de çok uyanık bir padişah. Has bir zattı, hem de Tanrı hası.
  • شاه بود و شاه بس آگاه بود ** خاص بود و خاصه‌‌ی الله بود
  • Bir kişiyi böyle bir padişah öldürürse onu, iyi bir bahta eriştirir, en iyi bir makama çeker, yüceltir.
  • آن کسی را کش چنین شاهی کشد ** سوی بخت و بهترین جاهی کشد
  • Eğer onu kahretmede yine onun için bir fayda görmeseydi; o mutlak lütuf, nasıl olur da kahretmeyi isterdi?
  • گر ندیدی سود او در قهر او ** کی شدی آن لطف مطلق قهر جو
  • Çocuk hacamatçının neşterinden titrer durur, esirgeyen ana ise onun gamından sevinçlidir.
  • بچه می‌‌لرزد از آن نیش حجام ** مادر مشفق در آن غم شاد کام‌‌
  • Yarı can alır, yüz can bağışlar. Senin vehmine gelmeyen o şey yok mu? Onu verir. 245
  • نیم جان بستاند و صد جان دهد ** آن چه در وهمت نیاید آن دهد
  • Sen kendince aklından bir kıyas yapmaktasın ama çok, pek çok uzaklara düşmüşsün; iyice bak!
  • تو قیاس از خویش می‌‌گیری و لیک ** دور دور افتاده‌‌ای بنگر تو نیک‌‌
  • Bakkal ve dudunun hikâyesi, dudunun dükkândaki gülyağlarını dökmesi
  • حکایت بقال و طوطی و روغن ریختن طوطی در دکان‌‌