- O padişahtı, hem de çok uyanık bir padişah. Has bir zattı, hem de Tanrı hası.
- شاه بود و شاه بس آگاه بود ** خاص بود و خاصهی الله بود
- Bir kişiyi böyle bir padişah öldürürse onu, iyi bir bahta eriştirir, en iyi bir makama çeker, yüceltir.
- آن کسی را کش چنین شاهی کشد ** سوی بخت و بهترین جاهی کشد
- Eğer onu kahretmede yine onun için bir fayda görmeseydi; o mutlak lütuf, nasıl olur da kahretmeyi isterdi?
- گر ندیدی سود او در قهر او ** کی شدی آن لطف مطلق قهر جو
- Çocuk hacamatçının neşterinden titrer durur, esirgeyen ana ise onun gamından sevinçlidir.
- بچه میلرزد از آن نیش حجام ** مادر مشفق در آن غم شاد کام
- Yarı can alır, yüz can bağışlar. Senin vehmine gelmeyen o şey yok mu? Onu verir. 245
- نیم جان بستاند و صد جان دهد ** آن چه در وهمت نیاید آن دهد
- Sen kendince aklından bir kıyas yapmaktasın ama çok, pek çok uzaklara düşmüşsün; iyice bak!
- تو قیاس از خویش میگیری و لیک ** دور دور افتادهای بنگر تو نیک
- Bakkal ve dudunun hikâyesi, dudunun dükkândaki gülyağlarını dökmesi
- حکایت بقال و طوطی و روغن ریختن طوطی در دکان
- Bir bakkal vardı, onun bir de dudusu vardı. Yeşil, güzel sesli ve söyler duduydu.
- بود بقالی و وی را طوطیی ** خوش نوایی سبز و گویا طوطیی
- Dükkânda dükkân bekçiliği yapar; bütün alışveriş edenlere hoş nükteler söyler, lâtifeler ederdi.
- بر دکان بودی نگهبان دکان ** نکته گفتی با همه سوداگران
- İnsanlara hitap ederken insan gibi konuşurdu, dudu gibi ötmede de mahareti vardı.
- در خطاب آدمی ناطق بدی ** در نوای طوطیان حاذق بدی
- Dükkânın başköşesinden atıldı, bir tarafa kaçtı; gülyağı şişesini de döktü. 250
- جست از سوی دکان سویی گریخت ** شیشههای روغن گل را بریخت