- Mûsâ’nın da mâna cihetinden bir yolu vardır, Firavun’un da. Fakat, zâhiren Mûsâ yolludur, Firavun yolsuz.
- موسی و فرعون معنی را رهی ** ظاهر آن ره دارد و این بیرهی
- Mûsâ , gündüzün Tanrı huzurunda ağlayıp inledi; Firavunda gece yarısı ağladı,
- روز موسی پیش حق نالان شده ** نیم شب فرعون گریان آمده
- Dedi ki; “Ey Tanrı, boynundaki bu demir zincir nedir? Boynumda demir zincir olmasa kim “ Ben, benim” der (asılsız dâvaya. Benliğe kalkışır? )
- کاین چه غل است ای خدا بر گردنم ** ور نه غل باشد که گوید من منم
- Şüphe yok ki Mûsâ’yı nurlandıran iradenle beni de karanlıklara daldırdın. 2450
- ز آن که موسی را منور کردهای ** مر مرا ز آن هم مکدر کردهای
- Mûsâ’yı, ay yüzlü bir hale getirten dileğinle canımın aynı kara yüzlü bir hale getirdin.
- ز آن که موسی را تو مه رو کردهای ** ماه جانم را سیه رو کردهای
- Yıldızım aydan daha iyi, daha talihli değil ki. Tutulursa ne çarem var?
- بهتر از ماهی نبود استارهام ** چون خسوف آمد چه باشد چارهام
- Halk, benim nöbetimi Tanrı diye, Sultan diye tutuyor ama doğrusu ay tutulmuş, tas çalıyorlar!
- نوبتم گر رب و سلطان میزنند ** مه گرفت و خلق پنگان میزنند
- Onlar tas çalıp gürültü ediyorlar ama o gürültüyle ayı rüsvay etmektedirler.
- میزنند آن طاس و غوغا میکنند ** ماه را ز آن زخمه رسوا میکنند
- Ben ki Firavun’um, şöhretten elâman! “Enerabbüküm-ül â’lâ demem de beni rüsvay eden tas gürültüsüdür. 2455
- من که فرعونم ز شهرت وای من ** زخم طاس آن ربی الاعلای من
- Mûsâ’da, ben de aynı kapının kuluyuz. Fakat senin ormanında senin baltan işliyor; dalları senin baltan kesmektedir;
- خواجهتاشانیم اما تیشهات ** میشکافد شاخ را در بیشهات