- Şüphe yok ki Mûsâ’yı nurlandıran iradenle beni de karanlıklara daldırdın. 2450
- ز آن که موسی را منور کردهای ** مر مرا ز آن هم مکدر کردهای
- Mûsâ’yı, ay yüzlü bir hale getirten dileğinle canımın aynı kara yüzlü bir hale getirdin.
- ز آن که موسی را تو مه رو کردهای ** ماه جانم را سیه رو کردهای
- Yıldızım aydan daha iyi, daha talihli değil ki. Tutulursa ne çarem var?
- بهتر از ماهی نبود استارهام ** چون خسوف آمد چه باشد چارهام
- Halk, benim nöbetimi Tanrı diye, Sultan diye tutuyor ama doğrusu ay tutulmuş, tas çalıyorlar!
- نوبتم گر رب و سلطان میزنند ** مه گرفت و خلق پنگان میزنند
- Onlar tas çalıp gürültü ediyorlar ama o gürültüyle ayı rüsvay etmektedirler.
- میزنند آن طاس و غوغا میکنند ** ماه را ز آن زخمه رسوا میکنند
- Ben ki Firavun’um, şöhretten elâman! “Enerabbüküm-ül â’lâ demem de beni rüsvay eden tas gürültüsüdür. 2455
- من که فرعونم ز شهرت وای من ** زخم طاس آن ربی الاعلای من
- Mûsâ’da, ben de aynı kapının kuluyuz. Fakat senin ormanında senin baltan işliyor; dalları senin baltan kesmektedir;
- خواجهتاشانیم اما تیشهات ** میشکافد شاخ را در بیشهات
- Bir dalı yetiştiriyor, öbürünü kesip atıyor.
- باز شاخی را موصل میکند ** شاخ دیگر را معطل میکند
- Baltaya karşı dalın eli var mı? Ne gezer! Hiç dal baltanın elinden kurtulabilir mi?
- شاخ را بر تیشه دستی هست نی ** هیچ شاخ از دست تیشه جست نی
- Balta senindir, o kudret hakkı için kereminden bu eğrilikleri doğrult!”
- حق آن قدرت که آن تیشه تراست ** از کرم کن این کژیها را تو راست