- Bir bakkal vardı, onun bir de dudusu vardı. Yeşil, güzel sesli ve söyler duduydu.
- بود بقالی و وی را طوطیی ** خوش نوایی سبز و گویا طوطیی
- Dükkânda dükkân bekçiliği yapar; bütün alışveriş edenlere hoş nükteler söyler, lâtifeler ederdi.
- بر دکان بودی نگهبان دکان ** نکته گفتی با همه سوداگران
- İnsanlara hitap ederken insan gibi konuşurdu, dudu gibi ötmede de mahareti vardı.
- در خطاب آدمی ناطق بدی ** در نوای طوطیان حاذق بدی
- Dükkânın başköşesinden atıldı, bir tarafa kaçtı; gülyağı şişesini de döktü. 250
- جست از سوی دکان سویی گریخت ** شیشههای روغن گل را بریخت
- Sahibi, evden çıkageldi. Tacircesine huzuru kalple dükkâna geçti oturdu.
- از سوی خانه بیامد خواجهاش ** بر دکان بنشست فارغ خواجهوش
- Bir de baktı ki dükkân yağ içinde, elbisesi yağa bulaşmış. Dudunun başına bir vurdu; dudunun dili tutuldu, başı kel oldu.
- دید پر روغن دکان و جامه چرب ** بر سرش زد گشت طوطی کل ز ضرب
- Dudu, birkaç günceğiz sesini kesti, söylemedi. Bakkal nedametten âh etmeye başladı.
- روزکی چندی سخن کوتاه کرد ** مرد بقال از ندامت آه کرد
- Sakalını yolmakta, eyvah, demekteydi; nimet güneşim bulut altına girdi.
- ریش بر میکند و میگفت ای دریغ ** کافتاب نعمتم شد زیر میغ
- O zaman keşke elim kırılsaydı; o güzel sözlünün başına nasıl oldu da vurdum? 255
- دست من بشکسته بودی آن زمان ** که زدم من بر سر آن خوش زبان
- Kuşu, yine konuşsun diye yoksullara sadakalar vermekteydi.
- هدیهها میداد هر درویش را ** تا بیابد نطق مرغ خویش را