English    Türkçe    فارسی   

1
2478-2487

  • Varlık, yokluktan feryad etmemiştir. Yokluk, o varlığı, kendisinden uzaklaştırmış, gidermiştir.
  • نی که هست از نیستی فریاد کرد ** بلکه نیست آن هست را واداد کرد
  • “Ben yokluktan kaçıyorum” deme. Hakikatte o, senden yirmi kere daha fazla kaçmakta!
  • تو مگو که من گریزانم ز نیست ** بلکه او از تو گریزان است بیست‌‌
  • Görünüşte seni kendisine çağırmaktadır ama içinden seni reddetme sopasıyla sürmektedir. 2480
  • ظاهرا می‌‌خواندت او سوی خود ** وز درون می‌‌راندت با چوب رد
  • Bu işler, kovalayanı yanıltmak için ata çakılan ters nallardır; ey sâf kişi! Firavun’un, Mûsâ'dan nefretini, sen Mûsâ'dan bil.
  • نعلهای باژگونه ست ای سلیم ** نفرت فرعون می‌‌دان از کلیم‌‌
  • ” Hasiret dünya vel âhire “ hükmünce şakilerin, iki cihanda da mahrumiyetlerinin sebebi
  • سبب حرمان اشقیا از دو جهان که خسر الدنیا و الآخرة
  • Tabiata inananlar; gök bir yumurtadır, yer de onun sarısı diye itikat etmişlerdir.
  • چون حکیمک اعتقادی کرده است ** کاسمان بیضه زمین چون زرده است‌‌
  • Birisi, “Bu yeryüzü, yeri kaplayan göğün ortasında nasıl duruyor?
  • گفت سائل چون بماند این خاکدان ** در میان این محیط آسمان‌‌
  • Havaya asılmış bir kandil gibi ne aşağıya gitmekte, ne yukarı çıkmakta” dedi.
  • همچو قندیلی معلق در هوا ** نی به اسفل می‌‌رود نی بر علی‌‌
  • O hakîm, “Altı cihetten de göğün çekmesi yüzünden hava ortasında kalır. 2485
  • آن حکیمش گفت کز جذب سما ** از جهات شش بماند اندر هوا
  • Mıknatıstan bir yuvarlak olsa ortasına konan demir, ortada kalır” diye cevap verdi.
  • چون ز مغناطیس قبه‌‌ی ریخته ** در میان ماند آهنی آویخته‌‌
  • Öteki hakîm de “Sâf gök, kara toprağı kendisine çekmez.
  • آن دگر گفت آسمان با صفا ** کی کشد در خود زمین تیره را