- Salih’in devesi görünüşte deveydi, o zâlim kavim, bilgisizlik yüzünden deveyi kestiler.
- ناقهی صالح به صورت بد شتر ** پی بریدندش ز جهل آن قوم مر
- Su için deveye düşman olduklarından kendileri, mezara su ve ekmek oldular. ( helâk olup mezarı doyurdular). 2510
- از برای آب چون خصمش شدند ** نان کور و آب کور ایشان بدند
- Tanrı devesi, ırmaktan buluttan su içmekteydi. Onlar, Hakk’ın suyunu Hak’tan esirgediler.
- ناقة الله آب خورد از جوی و میغ ** آب حق را داشتند از حق دریغ
- Salih’in devesi, salih kişilerin cisimleri gibidir; onlar kötülerin helâki için tuzaktır.
- ناقهی صالح چو جسم صالحان ** شد کمینی در هلاک طالحان
- Neticede” Tanrı devesinden ve içeceğinden çekinin” hükmü, o ümmeti ne dertlere uğrattı, onları nasıl helâk etti!
- تا بر آن امت ز حکم مرگ و درد ** ناقة الله و سقیاها چه کرد
- Tanrı kahrının şahnesi, bir devenin kanına diyet olarak onlardan bütün bir şehri diledi.
- شحنهی قهر خدا ز یشان بجست ** خونبهای اشتری شهری درست
- Ruh, Salih gibidir,ten de deveye benzer. Ruh vuslattadır ten ihtiyaç içindedir. 2515
- روح همچون صالح و تن ناقه است ** روح اندر وصل و تن در فاقه است
- Temiz ruha zarar vermenin imkânı yoktur. Tanrı yaralanmaz.
- روح صالح قابل آفات نیست ** زخم بر ناقه بود بر ذات نیست
- Böyle ruha sahip olanlara kimse galip gelemez. Zarar gelse bile sedefe gelir, inciye değil.
- کس نیابد بر دل ایشان ظفر ** بر صدف آمد ضرر نی بر گهر
- Temiz ruha zarar vermenin imkânı yoktur. Tanrı’nın nuru, kâfirlere mağlup olmaz.
- روح صالح قابل آزار نیست ** نور یزدان سغبهی کفار نیست