- Sakalını yolmakta, eyvah, demekteydi; nimet güneşim bulut altına girdi.
- ریش بر میکند و میگفت ای دریغ ** کافتاب نعمتم شد زیر میغ
- O zaman keşke elim kırılsaydı; o güzel sözlünün başına nasıl oldu da vurdum? 255
- دست من بشکسته بودی آن زمان ** که زدم من بر سر آن خوش زبان
- Kuşu, yine konuşsun diye yoksullara sadakalar vermekteydi.
- هدیهها میداد هر درویش را ** تا بیابد نطق مرغ خویش را
- Üç gün, üç gece sonra şaşkın ve meyus, ümitsiz bir halde dükkânda otururken
- بعد سه روز و سه شب حیران و زار ** بر دکان بنشسته بد نومید وار
- Ve binlerce gussaya, gama eş olup; bu kuş acaba ne vakit konuşacak; diye düşünüp dururken,
- مینمود آن مرغ را هر گون شگفت ** تا که باشد کاندر آید او بگفت
- Ansızın tas ve leğen dibi gibi tüysüz kafası ile bir Cevlaki geçiyordu.
- جولقیی سر برهنه میگذشت ** با سر بیمو چو پشت طاس و طشت
- Dudu, hemencecik dile gelip akıllılar gibi dervişe bağırdı: 260
- طوطی اندر گفت آمد در زمان ** بانگ بر درویش زد که هی فلان
- “Ey kel, neden kellere karıştın; yoksa sen de şişeden gülyağı mı döktün?! “
- از چه ای کل با کلان آمیختی ** تو مگر از شیشه روغن ریختی
- Onun bu kıyasından halk gülmeye başladı. Çünkü dudu, hırka sahibini kendisi gibi sanmıştı.
- از قیاسش خنده آمد خلق را ** کو چو خود پنداشت صاحب دلق را
- Temiz kişilerin işini kendinden kıyas tutma, gerçi yazıda (aslan manasına gelen) şîr, (süt manasına gelen) şîre benzer.
- کار پاکان را قیاس از خود مگیر ** گر چه ماند در نبشتن شیر و شیر