- Her otun, her şekerin zamanede bir oluş müddeti vardır.
- هر نبات و شکری را در جهان ** مهلتی پیداست از دور زمان
- Lâlin, güneşin tesiriyle renk, parlaklık ve letafet elde etmesi için yılların geçmesi gerektir.
- سالها باید که اندر آفتاب ** لعل یابد رنگ و رخشانی و تاب
- Alelâde otlar, iki ay içinde yetişir. Fakat kırmızı gül, ancak bir yılda yetişir gül verir.
- باز تره در دو ماه اندر رسد ** باز تا سالی گل احمر رسد
- Yüce ve Ulu Tanrı, bunun için eceli, yani her şeyin müddetini En’am sûresinde anlatmıştır.
- بهر این فرمود حق عز و جل ** سوره الانعام در ذکر اجل
- Bunu duydun ya; her kılın kulak kesilsin... Bu duyduğun âbıhayattır, afiyet olsun! 2595
- این شنیدی مو به مویت گوش باد ** آب حیوان است خوردی نوش باد
- Bu söze söz deme, âbıhayat de. Bu sözü, eski harfler teninde yepyeni bir ruh olarak gör.
- آب حیوان خوان مخوان این را سخن ** روح نو بین در تن حرف کهن
- Arkadaş; başka bir nükte daha duy. Bu nükte can gibi hem apaçık, meydandadır, hem gayet ince ve gizli.
- نکتهی دیگر تو بشنو ای رفیق ** همچو جان او سخت پیدا و دقیق
- Bir yer olur ki bu yılan zehri, Tanrı’nın tasarruflarıyla gayet tatlı ve lezzetli bir hale gelir.
- در مقامی هست هم این زهر مار ** از تصاریف خدایی خوش گوار
- Bir yerde zehirdir, bir yerde ilâç... Bir yerde küfürdü, bir yerde tam lâyık ve yerinde.
- در مقامی زهر و در جایی دوا ** در مقامی کفر و در جایی روا
- Orada cana zarar verir ama burada derman kesilir. 2600
- گر چه آن جا او گزند جان بود ** چون بدین جا در رسد درمان بود