- Velî, zehir yese bal olur, fakat talip yese aklı kararır zarara uğrar.
- گر ولی زهری خورد نوشی شود ** ور خورد طالب سیه هوشی شود
- Süleyman ”Rabbi hebli” demiş, yani “”Benden başkasına bu saltanatı verme.”
- رب هب لی از سلیمان آمده ست ** که مده غیر مرا این ملک و دست
- Yahut benden başkasına bu lûtufta, bu ihsanda bulunma” diye niyaz etmiştir. Bu hasede benzer ama değildir. 2605
- تو مکن با غیر من این لطف و جود ** این حسد را ماند اما آن نبود
- Lâ yenbağı nüktesini candan oku. Benden sonra bu saltanatı kimseye verme sırrını onun nekesliğinden bilme.
- نکتهی لا ينبغی میخوان به جان ** سر من بعدی ز بخل او مدان
- Hattâ o, saltanatta yüzlerce zarar ve tehlike gördü. Cihan saltanatı, kıldan kıla, baştanbaşa can kaygısından, baş korkusundan ibarettir.
- بلکه اندر ملک دید او صد خطر ** مو به مو ملک جهان بد بیم سر
- Baş korkusuyla can ve din korkusu... Bize bunun gibi bir imtihan daha olamaz.
- بیم سر با بیم سر با بیم دین ** امتحانی نیست ما را مثل این
- Süleyman himmetli birisi gerektir ki bu yüz binlerce renkten, kokudan vazgeçsin.
- پس سلیمان همتی باید که او ** بگذرد زین صد هزاران رنگ و بو
- Kuvvet ve kudretiyle beraber o saltanatın dalgası Süleyman’ın bile nefesini tıkıyordu. 2610
- با چنان قوت که او را بود هم ** موج آن ملکش فرومیبست دم
- Bu keder yüzünden üstüne toz, toprak konunca bütün cihan padişahlarına acıdı da.
- چون بر او بنشست زین اندوه گرد ** بر همه شاهان عالم رحم کرد
- Şefaat edip ”Bana verdiğin bu saltanatı, kemal sahibi olanlara da ver.
- شد شفیع و گفت این ملک و لوا ** با کمالی ده که دادی مر مرا