- Şimdi canımızın ruhundan bulduğu ülfet, bundan önce cisminin yoğrulduğu topraktan parlıyordu. 2665
- این که جان ما ز روحت یافته ست ** پیش پیش از خاک آن میتافته ست
- Yeryüzündeydik ama yerden gafildik, orada gömülü olan defineden haberimiz yoktu.
- در زمین بودیم و غافل از زمین ** غافل از گنجی که در وی بد دفین
- Tanrı da bize oradan göklere sefer etmeyi emredince, bu yurt değiştirme, acı geldi.
- چون سفر فرمود ما را ز آن مقام ** تلخ شد ما را از آن تحویل کام
- O yüzden Tanrı’ya deliller getirerek “Ey Tanrı! Bizim yerimize kim gelecek?
- تا که حجتها همیگفتیم ما ** که بجای ما کی آید ای خدا
- Bu tesbih ve tehlinin nurunu, dedikoduya satıyorsun” dedik.
- نور این تسبیح و این تهلیل را ** میفروشی بهر قال و قیل را
- Tanrı hükmü, bize rahmet yaygısını döşedi:”Açıkça istediğinizi söyleyin. 2670
- حکم حق گسترد بهر ما بساط ** که بگویید از طریق انبساط
- Tek evlâtların babalarına söyledikleri gibi ağzınıza ne gelirse çekinmeden deyin.
- هر چه آید بر زبانتان بیحذر ** همچو طفلان یگانه با پدر
- Çünkü bu sözler, yaraşmasa bile rahmetim, gazabımdan artıktır.
- ز آن که این دمها چه گر نالایق است ** رحمت من بر غضب هم سابق است
- Ey melek! Bunu meydana çıkarmak için gönlünüze şüpheler salmaktayım;
- از پی اظهار این سبق ای ملک ** در تو بنهم داعیهی اشکال و شک
- Sen söyleyesin; ben darılmayayım, gazaplanmayayım. Bu suretle de benim hilmimi inkâr eden ağız açamasın.
- تا بگویی و نگیرم بر تو من ** منکر حلمم نیارد دم زدن