English    Türkçe    فارسی   

1
2767-2776

  • Resim, görünüşte gamlıdır ama, kendisi gamla alâkasızdır. Görünüşte gülen bir resmin de neşeyle münasebeti yoktur.
  • صورتش غمگین و او فارغ از آن ** صورتش خندان و او ز آن بی‌‌نشان‌‌
  • Gönülde bir haletten başka bir şey olmayan bu dünya gamı bu dünya neşesi; hakiki neşeye hakiki gama nispetle resimden ibarettir.
  • وین غم و شادی که اندر دل خفی است ** پیش آن شادی و غم جز نقش نیست‌‌
  • Resmin mütebessim bir surette olması senin içindir ki, o resim sayesinde mânanın doğrulur.
  • صورت خندان نقش از بهر تست ** تا از آن صورت شود معنی درست‌‌
  • Bu hamamlardaki resimler camekânın dışından bakılırsa elbiseler gibidir; cansız, hareketsiz durup durmaktadırlar. 2770
  • نقشهایی کاندر این حمامهاست ** از برون جامه کن چون جامهاست‌‌
  • Sen, ancak dışardan elbiseleri görürsün. Elbiseni çıkar, soyun da bir içeriye gir arkadaş!
  • تا برونی جامه‌‌ها بینی و بس ** جامه بیرون کن در آ ای هم نفس‌‌
  • Çünkü elbiseyle içeriye yol yoktur. Ten elbiseden, elbise de tenden haberdar değildir.
  • ز آن که با جامه درون سو راه نیست ** تن ز جان جامه ز تن آگاه نیست‌‌
  • Halife adamlarının bedeviyi ağırlamak üzere karşılamaları ve armağanını kabul etmeleri
  • پیش آمدن نقیبان و دربانان خلیفه از بهر اکرام اعرابی و پذیرفتن هدیه‌‌ی او را
  • O bedevi Arap uzak çöllerden Hilâfet Şehrinin kapısına vardı.
  • آن عرابی از بیابان بعید ** بر در دار الخلافه چون رسید
  • Kapıcılar, bedeviyi karşılayıp üstüne lûtuf gülsuyunu serptiler.
  • پس نقیبان پیش او باز آمدند ** بس گلاب لطف بر جیبش زدند
  • Bedevi söylemeden ihtiyacını, dileğini anladılar. Zaten onların işi istetmeden ihsan etmekti. 2775
  • حاجت او فهمشان شد بی‌‌مقال ** کار ایشان بد عطا پیش از سؤال‌‌
  • Ona “Ey Arab’ın en asili, en yücesi! Hangi diyardansın, yolla, yol yorgunluğuyla nasılsın?” dediler.
  • پس بدو گفتند یا وجه العرب ** از کجایی چونی از راه و تعب‌‌