- Derken rüzgâr gemiyi bir girdaba düşürdü. Gemici, o nahiv âlimine bağırdı:
- باد کشتی را به گردابی فگند ** گفت کشتیبان به آن نحوی بلند
- “ Yüzmeyi bilir misin, söyle!” Nahivci “Bilmem bende yüzgeçlik arama”
- هیچ دانی آشنا کردن بگو ** گفت نی ای خوش جواب خوب رو
- Deyince “Nahiv âlimi, bütün ömrün hiçe gitti. Çünkü gemi bu girdapta batacak. 2840
- گفت کل عمرت ای نحوی فناست ** ز آن که کشتی غرق این گردابهاست
- İyi bil burada mahiv bilgisi lâzım, nahiv bilgisi değil. Eğer mahiv bilgisini biliyorsan tehlikesizce denize dal!
- محو میباید نه نحو اینجا بدان ** گر تو محوی بیخطر در آب ران
- Deniz suyu, ölüyü başında taşır. Fakat denize düşen adam diri olursa nerede kurtulacak?
- آب دریا مرده را بر سر نهد ** ور بود زنده ز دریا کی رهد
- Sen de eğer beşeriyet vasıflarından öldünse hakikat sırları denizi, seni başının üstüne kor.
- چون بمردی تو ز اوصاف بشر ** بحر اسرارت نهد بر فرق سر
- Ey âlim, sen halka eşek diyorsun ama şimdi sen, eşek gibi buz üstünde kalakaldın.
- ای که خلقان را تو خر میخواندهای ** این زمان چون خر بر این یخ ماندهای
- İstersen dünyada zamanın allâmesi ol, hele şimdicik dünyanın yokluğunu da gör, zamanın yokluğunu da!” dedi. 2845
- گر تو علامهی زمانی در جهان ** نک فنای این جهان بین وین زمان
- Nahivciyi, size yok olma nahvini öğretmek için hikâye arasında hikâye ettik.
- مرد نحوی را از آن در دوختیم ** تا شما را نحو محو آموختیم
- Fıkhı bilmeyi de yok olmada bulursun, nahvi tahsil etmeyi de, sarftaki değişiklikleri de, ey yüce sevgilim!
- فقه فقه و نحو نحو و صرف صرف ** در کم آمد یابی ای یار شگرف