- O Bedeviyi, oraya yoksulluk çekiyordu. Nihayet o kapıyı, o devleti gördü.
- آن عرب را بینوایی میکشید ** تا بدان درگاه و آن دولت رسید
- O penahı olmayan yoksula padişahın ihsanını hikâye etmiştik.
- در حکایت گفتهایم احسان شاه ** در حق آن بینوای بیپناه
- Âşık, aşk diyarında ne söylerse söylesin, ağzından aşk kokusu duyulur. 2880
- هر چه گوید مرد عاشق بوی عشق ** از دهانش میجهد در کوی عشق
- Fıkıhtan bahsetse ağzından hep yokluğa ait sözler çıkar; o sözlerden yokluk kokusu gelir.
- گر بگوید فقه فقر آید همه ** بوی فقر آید از آن خوش دمدمه
- Küfre ait bahis açsa o bahsinde din kokusu vardır. Şüpheye dair söz söylese sözleri, yakîni anlatmış olur.
- ور بگوید کفر دارد بوی دین ** ور به شک گوید شکش گردد یقین
- Eğri söylese doğru görünür. O ne güzel eğridir ki doğruyu süsler.
- کف کژ کز بحر صدقی خاسته است ** اصل صاف آن فرع را آراسته است
- Doğruluk denizinden zuhur eden o eğri köpük, feridir. Sâf asıl, o fer’i de sâflıkla bezemiştir.
- آن کفش را صافی و محقوق دان ** همچو دشنام لب معشوق دان
- O köpüğü sâf ve makbul bil. Sevgilinin dudağından çıkan azarlayış say. 2885
- گشته آن دشنام نامطلوب او ** خوش ز بهر عارض محبوب او
- Âşığın, pek de istemediği o azar, sevgilinin yüzünün hatırı için hoş görülür.
- گر بگوید کژ نماید راستی ** ای کژی که راست را آراستی
- Şekeri, ekmek şekline sokar, pişirirsen tadınca yine onda şeker lezzeti vardır, ekmek lezzeti bulunmaz.
- از شکر گر شکل نانی میپزی ** طعم قند آید نه نان چون میمزی