- Sofilere karşılarında yer verirlerdi. Zira onlar, can aynasıdırlar, hattâ aynadan da iyidirler.
- صوفیان را پیش رو موضع دهند ** کاینهی جاناند و ز آیینه بهند
- Gönül aynasının fikir suretleri kabul etmesi o aynada bu görülmemiş suretlerin görünmesi için kalplerini zikirle, fikirle cilâlamışlardır.
- سینه صیقلها زده در ذکر و فکر ** تا پذیرد آینهی دل نقش بکر
- Yaratılış sulbünden temiz ve güzel doğan kişinin önüne ayna koymak gerektir. 3155
- هر که او از صلب فطرت خوب زاد ** آینه در پیش او باید نهاد
- Güzel yüz aynaya âşıktır. Güzel yüz, aynaya âşık olduğu gibi cana cilâ, kalplere de temizlik verir.
- عاشق آیینه باشد روی خوب ** صیقل جان آمد و تقوی القلوب
- Bir konuğun Yusuf-u Sıddıyk’a gelmesi, Yusuf’un ondan bir armağan istemesi
- آمدن مهمان پیش یوسف علیه السلام و تقاضا کردن یوسف از او تحفه و ارمغان
- Uzak yerlerden bir merhametli dost, Yusuf-u Sıddıyk’a konuk oldu.
- آمد از آفاق یار مهربان ** یوسف صدیق را شد میهمان
- Çocukluktan beri birbirlerini tanırlardı. Eskiden beri âşinalık yastığına yaslanmışlardı.
- کآشنا بودند وقت کودکی ** بر وسادهی آشنایی متکی
- Konukla, Yusuf’a kardeşlerinin yaptığı cefayı, onların hasetlerini konuştular. Yusuf “o haset ve cefa, zincirdi; biz de aslandık.
- یاد دادش جور اخوان و حسد ** گفت کان زنجیر بود و ما اسد
- Aslanın zincire vurulması ayıp değildir. Bizim Tanrı’nın kaza ve kaderinden şikâyetimiz yok. 3160
- عار نبود شیر را از سلسله ** نیست ما را از قضای حق گله
- Aslan, boynunda zincir bulunmakla beraber bütün zincir yapanlara beydir” dedi.
- شیر را بر گردن ار زنجیر بود ** بر همه زنجیر سازان میر بود
- Dostu Yusuf’a “Zindanda ve kuyuda ne haldeydin?” dedi. Yusuf cevap verdi: “Ay, bedir halinden çıkar ve eski ay haline gelir ya... işte öyle.”
- گفت چون بودی ز زندان و ز چاه ** گفت همچون در محاق و کاست ماه