- Bu sözün sonu gelmez. Sen, o iyi adamın Yusuf’a ne dediğini anlatmaya başla.
- این سخن پایان ندارد باز گرد ** تا که با یوسف چه گفت آن نیک مرد
- Yusuf, başından geçenleri anlattıktan sonra “ Eh...bize ne armağan getirdin, bakalım?” dedi. 3170
- بعد قصه گفتنش گفت ای فلان ** هین چه آوردی تو ما را ارمغان
- Ey ulu kişi! Dostları görmeye eli boş gitmek, değirmene buğdaysız gitmeye benzer.
- بر در یاران تهی دست ای فتی ** هست چون بیگندمی در آسیا
- Ulu Tanrı bile mahşer günü, halka “ Kıyamet günü için armağanın nerede;
- حق تعالی خلق را گوید به حشر ** ارمغان کو از برای روز نشر
- Bize yapayalnız, azıksız, âdeta sizi yarattığımız gibi geldiniz.
- جئتمونا و فرادی بینوا ** هم بدان سان که خلقناکم کذا
- Kendinize gelin! Kıyamet günü için ne hediyeniz var, ne getirdiniz?
- هین چه آوردید دست آویز را ** ارمغانی روز رستاخیز را
- Yoksa tekrar dönüp geleceğinizi ummuyor muydunuz, size bugünün vâdesi bâtıl mı göründü ki? der. 3175
- یا امید باز گشتنتان نبود ** وعدهی امروز باطلتان نمود
- Ona konuk olacağımızı inkâr ediyorsan bu mutfaktan ancak toprak ve kül alabilirsin.
- وعدهی مهمانیاش را منکری ** پس ز مطبخ خاک و خاکستر بری
- İnkâr etmiyorsan niçin böyle elin boş. O sevgilinin kapısına böyle nasıl ayak atacaksın?
- ور نهای منکر چنین دست تهی ** در در آن دوست چون پا مینهی
- Yemeyi, uyumayı biraz azalt da onunla görüşmek için bir armağan götür.
- اندکی صرفه بکن از خواب و خور ** ارمغان بهر ملاقاتش ببر