English    Türkçe    فارسی   

1
3183-3192

  • O geniş sahada gönül daralmaz; yaş ağaç, orada kuru dal haline gelmez.
  • دل نگردد تنگ ز آن عرصه‌‌ی فراخ ** نخل تر آن جا نگردد خشک شاخ‌‌
  • Şimdi duygular, sen de. Fakat bir gün yorgun, bitkin, baş aşağı bir hale geleceksin.
  • حاملی تو مر حواست را کنون ** کند و مانده می‌‌شوی و سر نگون‌‌
  • Uykuda duygularını taşımazsın, duygular seni taşır. Bu yorgunluk, bitkinlik gider, eziyetten, sıkıntıdan kurtulursun. 3185
  • چون که محمولی نه حامل وقت خواب ** ماندگی رفت و شدی بی‌‌رنج و تاب‌‌
  • Sen uyku halini, velîlerin uyanıkken de duygularını taşımamaları halinde bir çeşni bil.
  • چاشنیی دان تو حال خواب را ** پیش محمولی حال اولیا
  • Be inatçı; velîler, Eshab-ı Kehf’dir. Ayakta olsalar da, yürüyüp gezseler de uykudadırlar.
  • اولیا اصحاب کهفند ای عنود ** در قیام و در تقلب هم رقود
  • Tanrı, onları, kendilerinin haberi olmadan işletir; sağa sola çevirir.
  • می‌‌کشدشان بی‌‌تکلف در فعال ** بی‌‌خبر ذات الیمین ذات الشمال‌‌
  • O sağa çevrilme nedir? İyi iş. Ya sola çevrilme? O da bedene, varlığa ait işler.
  • چیست آن ذات الیمین فعل حسن ** چیست آن ذات الشمال اشغال تن‌‌
  • Bu iki hal de peygamberlerden, dağdan ses gelir gibi zuhur eder. Onların, her ikisinden de haberleri yoktur. 3190
  • می‌‌رود این هر دو کار از انبیا ** بی‌‌خبر زین هر دو ایشان چون صدا
  • Dağ, hayır olsun, şer olsun... Senin sesini sana verir, duyurur. Fakat ikisinden de bihaberdir.
  • گر صدایت بشنواند خیر و شر ** ذات کوه از هر دو باشد بی‌‌خبر
  • Konuğun, Yusuf-u Sıddıyk’a “Sana armağan olarak ayna getirdim. Ona her baktıkça güzel yüzünü görür beni hatırlarsın” demesi
  • گفتن مهمان یوسف علیه السلام را که آینه آوردمت ارمغان تا هر باری که در وی نگری روی خوب خود بینی مرا یاد کنی‌‌
  • Yusuf “Hadi, armağanını çıkar” deyince konuk, bu istekten utanıp âdeta figan ederek.
  • گفت یوسف هین بیاور ارمغان ** او ز شرم این تقاضا زد فغان‌‌