- ”Sana getirmek için ne kadar armağan aradıysam hiçbir şeyi beğenmedim, lâyık görmedim.
- گفت من چند ارمغان جستم ترا ** ارمغانی در نظر نامد مرا
- Bir habbeyi alıp da madene, bir katrayı alıp da ummana nasıl götürebilirim?
- حبهای را جانب کان چون برم ** قطرهای را سوی عمان چون برم
- Sana gönül ve can bile getirsem Kirman’a kimyon götürmüş sayılırım. 3195
- زیره را من سوی کرمان آورم ** گر به پیش تو دل و جان آورم
- Senin, misli olmayan güzelliğinden başka bir tohum yoktur ki bu ambarda olmasın.
- نیست تخمی کاندر این انبار نیست ** غیر حسن تو که آن را یار نیست
- Sana gönül nuru gibi bir ayna getirmeyi lâyık gördüm.
- لایق آن دیدم که من آیینهای ** پیش تو آرم چو نور سینهای
- Ey güneş gibi gökyüzünün ışığı olan güzel! Ona baktıkça kendi güzel yüzünü görürsün.
- تا ببینی روی خوب خود در آن ** ای تو چون خورشید شمع آسمان
- Gözümün nuru, sana ayna getirdim, ona bakıp yüzünü gördükçe beni hatırlarsın” dedi.
- آینه آوردمت ای روشنی ** تا چو بینی روی خود یادم کنی
- Koynundan aynayı çıkarıp sundu. Güzeller, aynayla meşgul olurlar. 3200
- آینه بیرون کشید او از بغل ** خوب را آیینه باشد مشتغل
- Varlığın aynası nedir? Yokluk. Ahmak değilsen yokluğu ihtiyar et.
- آینهی هستی چه باشد نیستی ** نیستی بر گر تو ابله نیستی
- Varlık, yoklukta görünebilir. Zenginler, yoksula cömertlik edebilirler.
- هستی اندر نیستی بتوان نمود ** مال داران بر فقیر آرند جود