- Demir kıpkırmızı oldu ama hakikatte kızıl değildir ki. Bu kızıllık, bir ocağın demire verdiği âriyet kızıllıktır.
- گر چه آهن سرخ شد او سرخ نیست ** پرتو عاریت آتش زنی است
- Penceredeki cam, yahut ev; nurlanırsa, ışık verirse onu parlak sanma , anla ki parlaklık güneştedir.
- گر شود پر نور روزن یا سرا ** تو مدان روشن مگر خورشید را
- Her kapı, duvar “ Ben parlağım, başkasının nuruyla parlamıyorum. Parlayan benim” diyebilir.
- هر در و دیوار گوید روشنم ** پرتو غیری ندارم این منم
- Fakat güneş “Ey ham! Hele ben bir batayım da ne olduğun meydana çıkar” der.
- پس بگوید آفتاب ای نارشید ** چون که من غارب شوم آید پدید
- Yeşillikler “ Biz kendimizden yeşerdik, sevinç içindeyiz, gülümseyip duruyoruz, ta ezelden beri bu yücelik bizde var” diyebilirler. 3265
- سبزهها گویند ما سبز از خودیم ** شاد و خندانیم و بس زیبا خدیم
- Fakat yaz mevsimi, onlara “ Ey ümmetler, ben geçeyim de o vakit kendinizi görün” der.
- فصل تابستان بگوید ای امم ** خویش را بینید چون من بگذرم
- Vücut güzellikle öğünür, nazlanır durur. Çünkü ruh, kuvvetini, kolunu kanadını gizlemiştir.
- تن همینازد به خوبی و جمال ** روح پنهان کرده فر و پر و بال
- Vücuda der ki: “Ey süprüntülük! Sen kim oluyorsun ki? Bir iki gün benim ışığımla yaşadın:
- گویدش ای مزبله تو کیستی ** یک دو روز از پرتو من زیستی
- Nazın işven dünyaya sığmıyor? Hele dur, bekle; ben senden çıkayım da gör.
- غنج و نازت مینگنجد در جهان ** باش تا که من شوم از تو جهان
- Seni o ziyadesiyle sevenler, mezara tıkarlar; karıncalara, yılanlara gıda ederler. 3270
- گرمدارانت ترا گوری کنند ** طعمهی موران و مارانت کنند