- Yeşillikler “ Biz kendimizden yeşerdik, sevinç içindeyiz, gülümseyip duruyoruz, ta ezelden beri bu yücelik bizde var” diyebilirler. 3265
- سبزهها گویند ما سبز از خودیم ** شاد و خندانیم و بس زیبا خدیم
- Fakat yaz mevsimi, onlara “ Ey ümmetler, ben geçeyim de o vakit kendinizi görün” der.
- فصل تابستان بگوید ای امم ** خویش را بینید چون من بگذرم
- Vücut güzellikle öğünür, nazlanır durur. Çünkü ruh, kuvvetini, kolunu kanadını gizlemiştir.
- تن همینازد به خوبی و جمال ** روح پنهان کرده فر و پر و بال
- Vücuda der ki: “Ey süprüntülük! Sen kim oluyorsun ki? Bir iki gün benim ışığımla yaşadın:
- گویدش ای مزبله تو کیستی ** یک دو روز از پرتو من زیستی
- Nazın işven dünyaya sığmıyor? Hele dur, bekle; ben senden çıkayım da gör.
- غنج و نازت مینگنجد در جهان ** باش تا که من شوم از تو جهان
- Seni o ziyadesiyle sevenler, mezara tıkarlar; karıncalara, yılanlara gıda ederler. 3270
- گرمدارانت ترا گوری کنند ** طعمهی موران و مارانت کنند
- Çok defalar senin önünde ölüme razı olan yok mu? İşte o, senin pis kokundan burnunu tıkar!”
- بینی از گند تو گیرد آن کسی ** کاو به پیش تو همیمردی بسی
- Söz, göz, kulak... Hep ruhun ışığıdır. Suda coşan pırıldayan, ateşin parıltısıdır.
- پرتو روح است نطق و چشم و گوش ** پرتو آتش بود در آب جوش
- Canın ışığı nasıl tene vuruyorsa Abdâl’ın ışığı da benim canıma vurmakta.
- آن چنان که پرتو جان بر تن است ** پرتو ابدال بر جان من است
- Canın canı olan o Abdâl’ın ışığı candan ayak çekti mi...Ten, cansız ne hale gelirse o hale gelir. Şunu bil ki,
- جان جان چون واکشد پا را ز جان ** جان چنان گردد که بیجان تن بدان