- Vücut güzellikle öğünür, nazlanır durur. Çünkü ruh, kuvvetini, kolunu kanadını gizlemiştir.
- تن همینازد به خوبی و جمال ** روح پنهان کرده فر و پر و بال
- Vücuda der ki: “Ey süprüntülük! Sen kim oluyorsun ki? Bir iki gün benim ışığımla yaşadın:
- گویدش ای مزبله تو کیستی ** یک دو روز از پرتو من زیستی
- Nazın işven dünyaya sığmıyor? Hele dur, bekle; ben senden çıkayım da gör.
- غنج و نازت مینگنجد در جهان ** باش تا که من شوم از تو جهان
- Seni o ziyadesiyle sevenler, mezara tıkarlar; karıncalara, yılanlara gıda ederler. 3270
- گرمدارانت ترا گوری کنند ** طعمهی موران و مارانت کنند
- Çok defalar senin önünde ölüme razı olan yok mu? İşte o, senin pis kokundan burnunu tıkar!”
- بینی از گند تو گیرد آن کسی ** کاو به پیش تو همیمردی بسی
- Söz, göz, kulak... Hep ruhun ışığıdır. Suda coşan pırıldayan, ateşin parıltısıdır.
- پرتو روح است نطق و چشم و گوش ** پرتو آتش بود در آب جوش
- Canın ışığı nasıl tene vuruyorsa Abdâl’ın ışığı da benim canıma vurmakta.
- آن چنان که پرتو جان بر تن است ** پرتو ابدال بر جان من است
- Canın canı olan o Abdâl’ın ışığı candan ayak çekti mi...Ten, cansız ne hale gelirse o hale gelir. Şunu bil ki,
- جان جان چون واکشد پا را ز جان ** جان چنان گردد که بیجان تن بدان
- Ben kıyamet günü bu sözüme şahit olsun diye yere baş koyuyorum. 3275
- سر از آن رو مینهم من بر زمین ** تا گواه من بود در روز دین
- Yerlerin şiddetle sarsıldığı kıyamet gününde bu yeryüzü, insanların hallerine şahit olur.
- یوم دین که زلزلت زلزالها ** این زمین باشد گواه حالها