- Kıyıdan dalgalandığı yere, kendisine çekti mi... ateş, ota ne yaparsa deniz de onlara onu yapar (hepsini siler, süpürür, yok eder).
- چون کشد از ساحلش در موج گاه ** آن کند با او که آتش با گیاه
- Bu söze de son yoktur. Ey genç sen yine Hârût Mârût hikâyesine dön.
- این حدیث آخر ندارد باز ران ** جانب هاروت و ماروت ای جوان
- Hârût, Mârût hikâyesinin sonu ve onların, dünyada Bâbil Kuyusunda cezalandırılmaları
- باقی قصهی هاروت و ماروت و نکال و عقوبت ایشان هم در دنیا به چاه بابل
- Bu iki melek, cihan halkının günahını, kötülüğünü görünce,
- چون گناه و فسق خلقان جهان ** میشدی بر هر دو روشن آن زمان
- Hiddetlerinden ellerini ısırıyorlardı. Fakat gözleriyle kendi ayıplarını görmüyorlardı. 3345
- دستخاییدن گرفتندی ز خشم ** لیک عیب خود ندیدندی به چشم
- Bir çirkin, aynada kendisini görünce yüzünü çevirmiş, kızmış.
- خویش در آیینه دید آن زشت مرد ** رو بگردانید از آن و خشم کرد
- Kendisini gören kendisini beğenen; birisinde bir suç gördü mü...İçinde cehennemden daha şiddetli bir ateş parlar.
- خویش بین چون از کسی جرمی بدید ** آتشی در وی ز دوزخ شد پدید
- O, bu kibre din gayreti adını takar; kendi kâfir nefsini görmez.
- حمیت دین خواند او آن کبر را ** ننگرد در خویش نفس گبر را
- Din gayretinin başka alâmeti vardır. O ateşten bütün bir dünya yeşerir, hayat bulur.
- حمیت دین را نشانی دیگر است ** که از آن آتش جهانی اخضر است
- Tanrı; Hârût’la Mârût’a “ Eğer siz, nurdan yaratılmış, mâsum melekseniz aldanmış, ziyankâr suçluları görmeyin. 3350
- گفت حقشان گر شما روشانگرید ** در سیه کاران مغفل منگرید
- Ey gökyüzünün askerleri, benim kullarım! Şükredin ki şehvetten ve cinsi temayülden kurtulmuşsunuz.
- شکر گویید ای سپاه و چاکران ** رستهاید از شهوت و از چاک ران