- Dudağını oynar görünce ne dediğini kıyas yoluyla kendiliğinden düşünür, bulurum.
- چون ببینم کان لبش جنبان شود ** من قیاسی گیرم آن را هم ز خود
- Ey benim mihnete düşmüş dostum, nasılsın? Derim. O, elbette iyiyim, yahut hoşum, diyecek.
- چون بگویم چونی ای محنت کشم ** او بخواهد گفت نیکم یا خوشم
- Şükürler olsun diye cevap verir, ne çorbası yedin diye sorarım. O meselâ, mercimek çorbası diye cevap verir. 3365
- من بگویم شکر چه خوردی ابا ** او بگوید شربتی یا ماشبا
- Afiyet olsun der, hekimlerden kim geliyor, kendini hangisine tedavi ettiriyorsun? derim.
- من بگویم صحه نوشت کیست آن ** از طبیبان پیش تو گوید فلان
- O, filan deyince derim ki: ayağı çok kutludur. Geldi mi işin yoluna girdi demektir.
- من بگویم بس مبارک پاست او ** چون که او آمد شود کارت نکو
- Biz de onun kademini denedik. Nerede vardıysa dilek hâsıl oldu.”
- پای او را آزمودستیم ما ** هر کجا شد میشود حاجت روا
- O iyi adam, kıyas yoluyla tasarladığı bu cevapları düzüp koşarak hastaya hal hatır sormaya gitti.
- این جوابات قیاسی راست کرد ** پیش آن رنجور شد آن نیک مرد
- “Nasılsın “dedi. Hasta “öldüm” deyince dedi ki: “ Çok şükür!” Hasta, bu sözden hiddetlendi, canı pek sıkıldı. 3370
- گفت چونی گفت مردم گفت شکر ** شد از این رنجور پر آزار و نکر
- “ Bu ne biçim şükür? O bizim kötülüğümüzü istiyormuş, anlaşıldı” diye düşündü. Sağır bir sözdür, tasarladı ama yanlış düştü.
- کین چه شکر است او مگر با ما بد است ** کر قیاسی کرد و آن کژ آمده ست
- Sonra “Ne yedin ?diye sorunca hasta “Zehir” dedi. Sağır “ Afiyet olsun” der demez hastanın kahırlanması fazlalaştı.
- بعد از آن گفتش چه خوردی گفت زهر ** گفت نوشت باد افزون گشت قهر