- Hal hatır sorma, gönül almak ve teselli etmek içindir. Halbuki bu, hatır sorma değil, düşmanlık!
- چون عیادت بهر دل آرامی است ** این عیادت نیست دشمن کامی است
- Düşmanını zayıf ve bitkin bir halde görüp memnun olmak istemiş” diyordu.
- تا ببیند دشمن خود را نزار ** تا بگیرد خاطر زشتش قرار
- Nice ibadetten vazgeçmiş, kulluktan çıkmış kişilerin gönüllerinde Tanrı’nın rızasını almak, sevaba nail olmak vardır, bunu umarlar.
- بس کسان کایشان ز طاعت گمرهاند ** دل به رضوان و ثواب آن دهند
- Halbuki bu, esasen gizli bir günahtır. Nice bulanık şeyler vardır ki sen, onları sâf ve berrak sanırsın. 3385
- خود حقیقت معصیت باشد خفی ** بس کدر کان را تو پنداری صفی
- O sağır gibi...Sağır, iyilik yaptım sanmıştı, halbuki aksi zuhur etti.
- همچو آن کر که همیپنداشته ست ** کو نکویی کرد و آن بر عکس جست
- O, bir hastaya iyilikte bulundum hatırını ele aldım, komşuluk hakkını ele getirdim diye rahatça oturmuştu.
- او نشسته خوش که خدمت کردهام ** حق همسایه به جا آوردهام
- Halbuki hastanın gönlünde bir ateş alevlenmiş, kendisini de yakmıştı.
- بهر خود او آتشی افروخته ست ** در دل رنجور و خود را سوخته ست
- Yaktığınız ateşlerden korkun. Siz, onu günahlarınızla çoğalttınız, günahınız yüzünden alevdesiniz.
- فاتقوا النار التی أوقدتم ** إنکم فی المعصیة ازددتم
- Peygamber bir riyakâra namaz kıldığı halde “ Ey yiğit kalk, namaz kıl, çünkü senin kıldığın namaz değil” dedi. 3390
- گفت پیغمبر به یک صاحب ریا ** صل إنک لم تصل یا فتی
- Bu korkular yüzünden her namazda “ ihdinassırâtal müstakîme- sen bizi doğru yola hidayet et” denir.
- از برای چارهی این خوفها ** آمد اندر هر نمازی اهدنا