- İkisi de dediler ki: “ Tanrı, ferman senin,senin ihsanın, senin koruman olmazsa nerede bir ihsan, nerede bir koruyan?”
- هر دو گفتند ای خدا فرمان تراست ** بیامان تو امانی خود کجاست
- Hem bunu söylemekte, hem de yeryüzüne inip hükmetmek için yürekleri oynamaktaydı. “ Bizden kötülük gelir mi? Biz ne güzel kullarız!” diyorlardı.
- این همیگفتند و دلشان میطپید ** بد کجا آید ز ما نعم العبید
- Bunların bu gurur ve istekleri, kendilerini rahat bırakmadı: nihayet bunları kendilerini beğenmiş bir hale soktu. 3420
- خار خار دو فرشته هم نهشت ** تا که تخم خویش بینی را نکشت
- “Ey toprağa, suya, yere, ateşe mensup insanlar, ey ruhanilerin temizliğinden haberi olmayanlar.
- پس همیگفتند کای ارکانیان ** بیخبر از پاکی روحانیان
- Biz şu gökyüzünün üstünde perdeler dokuyor, yeryüzüne inip şadırvanlar kuruyoruz.
- ما بر این گردون تتقها میتنیم ** بر زمین آییم و شادروان زنیم
- Adalet yapar, ibadet eder; her gece yine göklere uçar gideriz.
- عدل توزیم و عبادت آوریم ** باز هر شب سوی گردون بر پریم
- Bu suretle de şu devrin şaşılacak büyükleri olur, yeryüzüne adalet ve emniyeti yayarız” diyorlardı.
- تا شویم اعجوبهی دور زمان ** تا نهیم اندر زمین امن و امان
- Gökyüzü ahvalini yeryüzüne kıyas ettiler, fakat bu kıyas, doğru değil... Arada büyük bir fark var! 3425
- آن قیاس حال گردون بر زمین ** راست ناید فرق دارد در کمین
- Halini, neşe ve sarhoşluğunu cahillerden saklamak lâzımdır
- در بیان آن که حال خود و مستی خود پنهان باید داشت از جاهلان
- Perde altına girmiş olan Hakîmin sözünü dinle: Şarap içtiğin yere baş koy, yat.
- بشنو الفاظ حکیم پردهای ** سر همانجا نه که باده خوردهای
- Meyhaneden çıkıp yol, yanılan sarhoş, çocukların maskarası ve oyuncağı olur.
- چون که از میخانه مستی ضال شد ** تسخر و بازیچهی اطفال شد