- Sen benim sırrımı sakla, doğruyu gizle; sen de eksik gösterme, fazla göster, ( diye yalvarsan bile)
- کز برای من بپوشان راستی ** بر فزون بنما و منما کاستی
- Onlar sana “ Kendini maskara etme ayna, terazi nerede; hile düzen nerede?
- اوت گوید ریش و سبلت بر مخند ** آینه و میزان و آن گه ریو و پند
- Tanrı, hakikatlerin bizim vasıtamızla anlaşılması için kadrimizi yüceltti. 3550
- چون خدا ما را برای آن فراخت ** که به ما بتوان حقیقت را شناخت
- Eğer bu doğruluğumuz olmasaydı ne değerimiz olurdu; iyilerin yüzünü nasıl ağartırdık?” derler.
- این نباشد ما چه ارزیم ای جوان ** کی شویم آیین روی نیکوان
- Fakat sen, gönlüne Sinâ dağındaki Tanrı tecellisi vurduysa bile yine aynayı koynuna koy!”
- لیک در کش در نمد آیینه را ** گر تجلی کرد سینا سینه را
- Zeyd, “ Tanrı güneşi, ezeli güneş, hiç koltuğa sığar mı?
- گفت آخر هیچ گنجد در بغل ** آفتاب حق و خورشید ازل
- Aslı olmayan şeyleri de yırtar, yakar; koltuğu da. Önünde ne delilik kalır, ne akıllılık!” dedi.
- هم دغل را هم بغل را بر درد ** نه جنون ماند به پیشش نه خرد
- Peygamber dedi ki: “ Bir parmağını gözünün üstüne koydun mu... dünyayı güneşsiz görürsün. 3555
- گفت یک اصبع چو بر چشمی نهی ** بیند از خورشید عالم را تهی
- Bir parmak bile, aya perde oluyor. İşte bu padişahın ayıp örtücülüğüne alâmettir.
- یک سر انگشت پردهی ماه شد ** وین نشان ساتری الله شد
- Bu suretle bir nokta ( gibi olan parmak), cihanı örter; bir sürçme de güneşi küsufa uğratır.
- تا بپوشاند جهان را نقطهای ** مهر گردد منکسف از سقطهای