- Fakat sen, gönlüne Sinâ dağındaki Tanrı tecellisi vurduysa bile yine aynayı koynuna koy!”
- لیک در کش در نمد آیینه را ** گر تجلی کرد سینا سینه را
- Zeyd, “ Tanrı güneşi, ezeli güneş, hiç koltuğa sığar mı?
- گفت آخر هیچ گنجد در بغل ** آفتاب حق و خورشید ازل
- Aslı olmayan şeyleri de yırtar, yakar; koltuğu da. Önünde ne delilik kalır, ne akıllılık!” dedi.
- هم دغل را هم بغل را بر درد ** نه جنون ماند به پیشش نه خرد
- Peygamber dedi ki: “ Bir parmağını gözünün üstüne koydun mu... dünyayı güneşsiz görürsün. 3555
- گفت یک اصبع چو بر چشمی نهی ** بیند از خورشید عالم را تهی
- Bir parmak bile, aya perde oluyor. İşte bu padişahın ayıp örtücülüğüne alâmettir.
- یک سر انگشت پردهی ماه شد ** وین نشان ساتری الله شد
- Bu suretle bir nokta ( gibi olan parmak), cihanı örter; bir sürçme de güneşi küsufa uğratır.
- تا بپوشاند جهان را نقطهای ** مهر گردد منکسف از سقطهای
- Dudağını yum, denizin dibine bak. Tanrı, denizi, insana mahkûm etmiştir.
- لب ببند و غور دریایی نگر ** بحر را حق کرد محکوم بشر
- Nitekim Selsebîl ve Zencebîl ırmakları da Tanrı’nın cennete koyduğu kulların hükmü altındadır.
- همچو چشمهی سلسبیل و زنجبیل ** هست در حکم بهشتی جلیل
- Cennetin dört ırmağı bizim hükmümüzdedir. Fakat bu gücümüzden, kuvvetimizden değil...Tanrı emriyle böyledir. 3560
- چار جوی جنت اندر حکم ماست ** این نه زور ما ز فرمان خداست
- Bu ırmaklar, büyücülerin hükümlerine uyan büyüler gibi bizim hükmümüzdedir; onları nereye istersek oraya akıtırız.
- هر کجا خواهیم داریمش روان ** همچو سحر اندر مراد ساحران