- Lokman, efendisinin hizmetinde bulunan köleler arasında hor, hakîr görünmekteydi.
- بود لقمان پیش خواجهی خویشتن ** در میان بندگانش خوار تن
- Efendi rahatça yesin, eğlensin diye kullarını meyve getirmek üzere bağa gönderdi. 3585
- میفرستاد او غلامان را به باغ ** تا که میوه آیدش بهر فراغ
- Lokman, kullar içinde, âdeta onlara tâbi bir kuldu. İçi mânalarla dolu, görünüşü gece gibi kapkaranlıktı.
- بود لقمان در غلامان چون طفیل ** پر معانی تیره صورت همچو لیل
- Köleler topladıkları meyveleri, tamah edip bir iyice yediler.
- آن غلامان میوههای جمع را ** خوش بخوردند از نهیب طمع را
- Efendilerine de “ Lokman yedi” dediler. Efendi, Lokman’a yüzünü ekşitti, ağır bir tavır takındı.
- خواجه را گفتند لقمان خورد آن ** خواجه بر لقمان ترش گشت و گران
- Lokman bunun sebebini araştırıp anlayınca efendisine dargın bir tarzda ağzını açıp.
- چون تفحص کرد لقمان از سبب ** در عتاب خواجهاش بگشاد لب
- “ Efendi; hain kul, Tanrı yanında, onun rızasını kazanmış bir kul olmaz. 3590
- گفت لقمان سیدا پیش خدا ** بندهی خاین نباشد مرتضا
- Ey kerem sahibi! Hepimizi imtihan et. Bize fazlasıyla sıcak su içir.
- امتحان کن جملهمان را ای کریم ** سیرمان در ده تو از آب حمیم
- Ondan sonra beni büyük bir sahraya çıkar. Sen atlı olarak koş, bizi de yaya olarak koştur.
- بعد از آن ما را به صحرایی کلان ** تو سواره ما پیاده میدوان
- O zaman kötülük yapanı gör, sırları açan Tanrı’nın işlerini seyret” dedi.
- آن گهان بنگر تو بد کردار را ** صنعهای کاشف الاسرار را