- O, onlara gizlice İncil’in, zünnarın ve namazın sırrını anlatmaktaydı.
- او بیان میکرد با ایشان به راز ** سر انگلیون و زنار و نماز
- Görünüşte din hükümlerini anlatıyordu; fakat bu anlatış, hakikatte onları avlamak için ıslık ve tuzaktı. 365
- او به ظاهر واعظ احکام بود ** لیک در باطن صفیر و دام بود
- Bunun için (gizli hileyi anlamak müşkül olduğundan) bazı Eshab, Peygamber’den, azgın ve hilekâr nefsin hilesini sorarlar;
- بهر این بعضی صحابه از رسول ** ملتمس بودند مکر نفس غول
- “ Nefis, ibadetlere ve candan gelen ihlâsa gizli garezlerden ne karıştırır?” derlerdi.
- کاو چه آمیزد ز اغراض نهان ** در عبادتها و در اخلاص جان
- Peygamber’den ibadetin faziletini ve sevabını arayıp sormazlar; ”Apaçık ayıp hangisidir?” diye kötü huyları sorarlardı.
- فضل طاعت را نجستندی از او ** عیب ظاهر را بجستندی که کو
- Gülü, kerevizden fark edercesine kıldan kıla, zerreden zerreye nefis hilesini tanır, bilirlerdi.
- مو به مو و ذره ذره مکر نفس ** میشناسیدند چون گل از کرفس
- Eshab’ın kılı kırk yaranları, umumiyetle o vaiz ve beyana hayran olurlardı. 370
- موشکافان صحابه هم در آن ** وعظ ایشان خیره گشتندی به جان
- Hıristiyanların vezire uymaları
- متابعت نصارا وزیر را
- Hıristiyanlar tamamıyla ona gönül verdiler. Zaten avamın taklidinin kuvveti ne olabilir ki?
- دل بدو دادند ترسایان تمام ** خود چه باشد قوت تقلید عام
- Kalplerinin içine onun muhabbetini ektiler, onu İsa’nın halifesi sandılar.
- در درون سینه مهرش کاشتند ** نایب عیساش میپنداشتند
- O ise hakikatte tek gözlü melun Deccâl’dı. Ey Tanrı, feryadımıza yetiş; sen ne güzel yardımcısın!
- او به سر دجال یک چشم لعین ** ای خدا فریادرس نعم المعین