- Kıyamet günü, şükrederek, yahut kâfir olarak yokluktan varlığa hamle ederler.
- حمله آرند از عدم سوی وجود ** در قیامت هم شکور و هم کنود
- Niçin başını çevirir, görmezlikten gelirsin? Önce yoklukta da böyle baş çevirmemiş miydin?
- سر چه میپیچی کنی نادیدهای ** در عدم ز اول نه سرپیچیدهای
- “Beni nerede yerimden tedirgin edecek? Deyip yoklukta da böyle ayağını diremiştin.
- در عدم افشرده بودی پای خویش ** که مرا که بر کند از جای خویش
- Tanrı’nın sun’u; görmüyor musun? Nasıl seni alnındaki perçemden tutup çekerek: 3680
- مینبینی صنع ربانیت را ** که کشید او موی پیشانیت را
- Evvelce hatırı hayalinde olmayan bu çeşit hallere uğrattı.
- تا کشیدت اندر این انواع حال ** که نبودت در گمان و در خیال
- O yokluk da daima Tanrı’ya kuldur. Ey dev, kulluk et. Süleyman diridir!
- آن عدم او را هماره بنده است ** کار کن دیوا سلیمان زنده است
- Dev, havuzlar gibi kâseler yapmakta; kudreti yok ki bu işi yapmaktan vazgeçsin, yahut emredene bir cevap versin!
- دیو میسازد جفان کالجواب ** زهره نی تا دفع گوید یا جواب
- Bir kendine bak, yok olmaktan nasıl titreyip durmaktasın? Yokluğu da aynen böyle tir tir titrer bil!
- خویش را بین چون همیلرزی ز بیم ** مر عدم را نیز لرزان دان مقیم
- Dünya mansıplarını elde etsen bile yine kaybetme korkusundan canın çıkar. 3685
- ور تو دست اندر مناصب میزنی ** هم ز ترس است آن که جانی میکنی
- En güzel olan (Güzeller güzeli ) Tanrı’nın aşkından başka ne varsa can çekişmeden ibarettir, hattâ şeker yemek bile!
- هر چه جز عشق خدای احسن است ** گر شکر خواری است آن جان کندن است