- Ne gördün? O gördüğün şeyin aksi bana da vurdu; gönlümde, canımda bir şûle parladı. 3730
- آن چه دیدی که مرا ز آن عکس دید ** در دل و جان شعله ای آمد پدید
- Kevinden, mekândan yüce, candan daha iyi neydi o gördüğün ki bize can bağışladı?
- آن چه دیدی برتر از کون و مکان ** که به از جان بود و بخشیدیم جان
- Yiğitlikte Tanrı aslanasın, mürüvvette kimsin, bunu kim bilir?
- در شجاعت شیر ربانی ستی ** در مروت خود که داند کیستی
- Mürüvvette Tih sahrasında Musa’nın bulutusun. O bulutta eşi görülmemiş nimetler, ekmekler yağar.”
- در مروت ابر موسایی به تیه ** کآمد از وی خوان و نان بیشبیه
- Bu bulutlar, çalışıp çabalar, buğday bitirirler. Halk onu pişirip bal gibi tatlı bir hale koyarl.
- ابرها گندم دهد کان را به جهد ** پخته و شیرین کند مردم چو شهد
- Halbuki Musa’nın bulutu rahmet kanadını açar, halka zahmetsizce pişmiş ve tatlı nimetler verir. 3735
- ابر موسی پر رحمت بر گشاد ** پخته و شیرین بیزحمت بداد
- O bulutun rahmeti, kerem sofrasında pişmiş yemek yiyenler için âlemde bayrak açmıştır.
- از برای پخته خواران کرم ** رحمتش افراشت در عالم علم
- O vergi ve o ihsan, niyaz ehlinden tam kırk yıl, bir gün bile eksik olmadı.
- تا چهل سال آن وظیفه و آن عطا ** کم نشد یک روز از آن اهل رجا
- Nihayet onlar, bayağılıklarından kalkıp pırasa, tere ve marul istediler; onun üzerine kesildi.
- تا هم ایشان از خسیسی خاستند ** گندنا و تره و خس خواستند
- Ahmed’in yüce ümmeti için o yemek kıyamete kadar bakidir.
- امت احمد که هستند از کرام ** تا قیامت هست باقی آن طعام