- Ecele doğru meylimiz, ecele aşkımız olduğundan “Nefislerinizi elinizle tehlikeye atmayın” nehyi asıl bizedir. 3930
- چون مرا سوی اجل عشق و هواست ** نهی لا تلقوا بأيدیکم مراست
- Çünkü nehiy, tatlı şeyden olur, acı için nehye zaten hacet yok ki.
- ز آنکه نهی از دانهی شیرین بود ** تلخ را خود نهی حاجت کی شود
- Bir şeyin içi de acı olur dışı da acı olursa onun acılığı kötülüğü esasen nehiydir.
- دانهای که تلخ باشد مغز و پوست ** تلخی و مکروهیاش خود نهی اوست
- Bana da ölüm tatlıdır. “Onlar ölmemişlerdir, Rablerinin huzurunda diridirler” âyeti benim içindir.
- دانهی مردن مرا شیرین شده ست ** بل هم احیاء پی من آمده ست
- Ey inandığım, itimat ettiğim kişiler! Beni kınayın ve öldürün. Şüphe yok, benim ebedî hayatım öldürülmemdedir.
- اقتلونی یا ثقاتی لائما ** إن فی قتلی حیاتی دایما
- Ey yiğit! Hayatım, mutlaka ölümdedir. Ne zamana kadar yurdumdan ayrı kalacağım? 3935
- إن فی موتی حیاتی یا فتی ** کم أفارق موطنی حتی متی
- Bu âlemde durmaklığım, ayrılık olmasaydı (öldüğümüz zaman) “Biz, şüphe yok, Tanrı’ya dönenleriz” denmezdi.
- فرقتی لو لم تکن فی ذا السکون ** لم یقل إنا إليه راجعون
- Dönen kişi; ayrıldığı şehre tekrar gelen kişidir; zamanın ayırışından kurtulup birliğe erişendir.
- راجع آن باشد که باز آید به شهر ** سوی وحدت آید از تفریق دهر
- Seyisin "Emir-ül Müminîn, beni öldür ve bu kazadan kurtar” diye ayaklarına kapanması
- افتادن رکابدار هر باری پیش علی کرم الله وجهه که ای امیر المؤمنین از بهر خدا مرا بکش و از این قضا برهان
- Seyis tekrar gelerek “Ya Ali, beni tez öldür ki o kötü vakti, o fena zamanı görmeyeyim.
- باز آمد کای علی زودم بکش ** تا نبینم آن دم و وقت ترش
- Sana helâl ediyorum, kanımı dök ki gözüm o kıyameti görmesin” dedi.
- من حلالت میکنم خونم بریز ** تا نبیند چشم من آن رستخیز