- Dönen kişi; ayrıldığı şehre tekrar gelen kişidir; zamanın ayırışından kurtulup birliğe erişendir.
- راجع آن باشد که باز آید به شهر ** سوی وحدت آید از تفریق دهر
- Seyisin "Emir-ül Müminîn, beni öldür ve bu kazadan kurtar” diye ayaklarına kapanması
- افتادن رکابدار هر باری پیش علی کرم الله وجهه که ای امیر المؤمنین از بهر خدا مرا بکش و از این قضا برهان
- Seyis tekrar gelerek “Ya Ali, beni tez öldür ki o kötü vakti, o fena zamanı görmeyeyim.
- باز آمد کای علی زودم بکش ** تا نبینم آن دم و وقت ترش
- Sana helâl ediyorum, kanımı dök ki gözüm o kıyameti görmesin” dedi.
- من حلالت میکنم خونم بریز ** تا نبیند چشم من آن رستخیز
- Dedim ki: Eğer her zerre bir kanlı, bir katil olsa da elinde hançer olarak senin kastına yürüse. 3940
- گفتم ار هر ذرهای خونی شود ** خنجر اندر کف به قصد تو رود
- Yine senin bir tek kılını kesemez. Çünkü kader kalemi böyle yazmıştır; sen beni öldüreceksin.
- یک سر مو از تو نتواند برید ** چون قلم بر تو چنان خطی کشید
- Fakat tasalanma, senin şefaatçin benim. Ben ruhun eri ve sultanıyım, ten kulu değil!
- لیک بیغم شو شفیع تو منم ** خواجهی روحم نه مملوک تنم
- Yanımda bu tenin kıymeti yok; ten kaydına düşmeyen bir er oğlu erim.
- پیش من این تن ندارد قیمتی ** بیتن خویشم فتی ابن الفتی
- Hançer ve kılıç, benim çiçeğim; ölüm meclisim... bağım, bahçemdir.”
- خنجر و شمشیر شد ریحان من ** مرگ من شد بزم و نرگسدان من
- Tenini bu derece öldürüp ayaklar altına alan kişi, nasıl olur da beylik ve halifelik hırsına düşer? 3945
- آن که او تن را بدین سان پی کند ** حرص میری و خلافت کی کند
- O, ancak emirlere yol göstermek, emirliği belletmek için zâhiren makam işleriyle ve hükümle uğraşır;
- ز آن به ظاهر کوشد اندر جاه و حکم ** تا امیران را نماید راه و حکم