English    Türkçe    فارسی   

1
3976-3985

  • Sen benim yüzüme tükürünce nefsim kabardı, hiddet ettim, huyum harap berbat bir hale geldi.
  • چون خدو انداختی در روی من ** نفس جنبید و تبه شد خوی من‌‌
  • Öyle bir hale geldim ki o anda savaşımın yarısı Tanrı içindi, yarısı nefsim için. Tanrı işinde ortaklık yaraşmaz.
  • نیم بهر حق شد و نیمی هوا ** شرکت اندر کار حق نبود روا
  • Sen Tanrı nakışısın: Seni, o, kudret eliyle yarattı, bezedi. Onunsun, benim değil.
  • تو نگاریده‌‌ی کف مولاستی ** آن حقی کرده‌‌ی من نیستی‌‌
  • Tanrı’nın nakışını yine Tanrı eliyle kır; sevgilinin camına sevgilinin taşını at!”
  • نقش حق را هم به امر حق شکن ** بر زجاجه‌‌ی دوست سنگ دوست زن‌‌
  • Kâfir bu sözü işitti, gönlünde öyle bir nur zuhur etti ki zünnarını kesti. 3980
  • گبر این بشنید و نوری شد پدید ** در دل او تا که زناری برید
  • “Ben, cefa tohumunu ekmiştim, seni başka türlü sanıyordum.
  • گفت من تخم جفا می‌‌کاشتم ** من ترا نوعی دگر پنداشتم‌‌
  • Halbuki sen Tanrı huylu bir teraziymişsin, hattâ her terazinin oku senmişsin!
  • تو ترازوی احد خو بوده‌‌ای ** بل زبانه‌‌ی هر ترازو بوده‌‌ای‌‌
  • Meğer sen benim soyum sopummuşsun; meğer çırağımın, dinimin aydınlığı senmişsin!
  • تو تبار و اصل و خویشم بوده‌‌ای ** تو فروغ شمع کیشم بوده‌‌ای‌‌
  • Ben o görür göz arayan çırağın kulu, kölesiyim ki senin çırağın da ondan nurlanmış, aydınlanmıştır...
  • من غلام آن چراغ چشم جو ** که چراغت روشنی پذرفت از او
  • Ben, o nur denizinin kulu, kurbanıyım ki böyle bir inci izhar eder. 3985
  • من غلام موج آن دریای نور ** که چنین گوهر بر آرد در ظهور