- Halbuki sen Tanrı huylu bir teraziymişsin, hattâ her terazinin oku senmişsin!
- تو ترازوی احد خو بودهای ** بل زبانهی هر ترازو بودهای
- Meğer sen benim soyum sopummuşsun; meğer çırağımın, dinimin aydınlığı senmişsin!
- تو تبار و اصل و خویشم بودهای ** تو فروغ شمع کیشم بودهای
- Ben o görür göz arayan çırağın kulu, kölesiyim ki senin çırağın da ondan nurlanmış, aydınlanmıştır...
- من غلام آن چراغ چشم جو ** که چراغت روشنی پذرفت از او
- Ben, o nur denizinin kulu, kurbanıyım ki böyle bir inci izhar eder. 3985
- من غلام موج آن دریای نور ** که چنین گوهر بر آرد در ظهور
- Bana kelime-i şahadeti söyle, bende söyleyeyim ki seni zamanın en yücesi gördüm” dedi.
- عرضه کن بر من شهادت را که من ** مر ترا دیدم سرافراز زمن
- Onlar beraber akrabasından, kavminden elli kişiye yakın kimse de âşıkçasına dine yüz tuttular, müslüman oldular.
- قرب پنجه کس ز خویش و قوم او ** عاشقانه سوی دین کردند رو
- Ali, ilim kılıcıyla bu kadar boğazı, bu kadar halkı kılıçtan kurtardı.
- او به تیغ حلم چندین حلق را ** وا خرید از تیغ و چندین خلق را
- Hilim kılıcı, demir kılıçtan daha keskin, hattâ yüzlerce ordudan daha galip, daha üstündür.
- تیغ حلم از تیغ آهن تیزتر ** بل ز صد لشکر ظفر انگیزتر
- Yazıklar olsun ki iki lokmacık yendi de bu yüzden fikir çoşkunluğu dondu, yatıştı. 3990
- ای دریغا لقمهای دو خورده شد ** جوشش فکرت از آن افسرده شد
- Bir buğday tanesi, Âdem Peygamberin güneşinin tutulmasına... Arzın, güneş ile ay arasına girmesi, dolunayın kararmasına sebep oldu.
- گندمی خورشید آدم را کسوف ** چون ذنب شعشاع بدری را خسوف