- Ahmağın biri, o gölgeyi avlamaya kalkışır, takati kalmayıncaya kadar koşar.
- ابلهی صیاد آن سایه شود ** میدود چندان که بیمایه شود
- O gölgenin havadaki kuşun aksi olduğundan; o gölgenin aslının nerde bulunduğundan haberi yok!
- بیخبر کان عکس آن مرغ هواست ** بیخبر که اصل آن سایه کجاست
- Gölgeye doğru ok atar. Bu araştırma yüzünden okluk bomboş kalır. 420
- تیر اندازد به سوی سایه او ** ترکشش خالی شود از جستجو
- Ömrünün okluğu boşaldı. Ömür gitti; gölge avı ardında koşmada yandı eridi!
- ترکش عمرش تهی شد عمر رفت ** از دویدن در شکار سایه تفت
- Bir kişinin dadısı, Tanrı gölgesi olursa onu gölgeden ve hayalden kurtarır.
- سایهی یزدان چو باشد دایهاش ** وارهاند از خیال و سایهاش
- Tanrı’ya kul olan, Tanrı gölgesidir. O bu âlemden ölmüş, Tanrı ile dirilmiştir.
- سایهی یزدان بود بندهی خدا ** مرده او زین عالم و زندهی خدا
- Fırsatı kaçırmadan ve şüphe etmeksizin onun eteğine sarıl ki ahir zamanın sonundaki fitnelerden kurtulasın.
- دامن او گیر زودتر بیگمان ** تا رهی در دامن آخر زمان
- Tanrı gölgeyi nasıl uzattı (ayeti) evliyanın nakşidir. Çünkü veli, Tanrı güneşi nurunun delilidir. 425
- کيف مد الظل نقش اولیاست ** کاو دلیل نور خورشید خداست
- Bu yolda bu delil olmaksızın yürüme, Halil gibi “Ben batanları sevmem ” de!
- اندر این وادی مرو بیاین دلیل ** لا أحب الآفلین گو چون خلیل
- Yürü, gölgeden bir güneş bul. Şah Şems-i Tebrîzî’nin eteğine yapış!
- رو ز سایه آفتابی را بیاب ** دامن شه شمس تبریزی بتاب