- Onun varlığına karşı yok olmak gerektir: onun huzurunda varlık nedir? Manasız bir şeyden ibarettir!
- پیش هست او بباید نیست بود ** چیست هستی پیش او کور و کبود
- Varlık kör olmasaydı... Ondan erirdi, güneşin hararetini tanır, anlardı.
- گر نبودی کور از او بگداختی ** گرمی خورشید را بشناختی
- Bu zahiri vücudun Allah’ın varlığıyla var olduğunu bilmemesi körlüğüne delildir. 520
- ور نبودی او کبود از تعزیت ** کی فسردی همچو یخ این ناحیت
- Vezirin bu hilede ziyana uğraması
- بیان خسارت وزیر در این مکر
- Padişah gibi vezir de cahil ve gafildi. Varlığı vacip olan Kadim Tanrı ile pençeleşiyordu.
- همچو شه نادان و غافل بد وزیر ** پنجه میزد با قدیم ناگزیر
- Öyle kudretli bir Tanrı ile pençeleşiyordu ki bir anda yoktan bu âlem gibi yüz tanesini var eder.
- با چنان قادر خدایی کز عدم ** صد چو عالم هست گرداند به دم
- Senin gözüne kendini görmek hassasını verince nazarında âlem gibi yüzlerce âlem meydana getirir.
- صد چو عالم در نظر پیدا کند ** چون که چشمت را به خود بینا کند
- Her ne kadar dünya senin yanında azametli ve nihayetsizse de bil ki kudrete karşı bir zerre bile değildir.
- گر جهان پیشت بزرگ و بیبنی است ** پیش قدرت ذره ای میدان که نیست
- Zaten bu âlem sizin canlarınızın hapishanesidir; uyanın, o tarafa gidin! Zira o taraf sizin sahranız, mesire yerinizdir. 525
- این جهان خود حبس جانهای شماست ** هین روید آن سو که صحرای شماست
- Bu âlemin hududu vardır, o âlem ise esasen hadsizdir. Nakış ve suret, o manaya settir, mâniadır.
- این جهان محدود آن خود بی حد است ** نقش و صورت پیش ٱن معنی سد است
- Firavunun yüz binlerce mızrağını tek bir Musa’nın bir tanecik asâsıyla kırdı.
- صد هزاران نیزهی فرعون را ** در شکست از موسیی با یک عصا