- Dünyayı baştanbaşa kar kaplasa güneşin harareti, bir görünüşte onu eritir.
- گر جهان پر برف گردد سربهسر ** تاب خور بگدازدش با یک نظر
- O vezirin vebalini de, daha onun gibi yüz binlercesinin vebalini de Tanrı bir kıvılcımla yok eder.
- وزر او و صد وزیر و صد هزار ** نیست گرداند خدا از یک شرار
- O, aslı olmayan hayalleri, tamamıyla hikmet yapar; o, zehirli suyu şerbet haline getirir. 545
- عین آن تخییل را حکمت کند ** عین آن زهر آب را شربت کند
- O zan ve şüphe doğuran sözleri, hakikat ve yakîn haline getirir. Kin ve adavet sebeplerinden dostluk ve muhabbet belirtir.
- آن گمان انگیز را سازد یقین ** مهرها رویاند از اسباب کین
- İbrahim’i ateş içinde besler; korkuyu, ruhun emniyeti ve selâmeti yapar.
- پرورد در آتش ابراهیم را ** ایمنی روح سازد بیم را
- Onun sebep yakıcılığına hayranım. Onun hayallerinde Sofestâî gibiyim!
- از سبب سوزیش من سوداییام ** در خیالاتش چو سوفسطاییام
- Hıristiyanları azdırmak hususunda vezirin başka bir hile kurması
- مکر دیگر انگیختن وزیر در اضلال قوم
- O vezir kendince başka bir hile kurdu. Vaiz ve nasihati bırakıp halvete girdi.
- مکر دیگر آن وزیر از خود ببست ** وعظ را بگذاشت و در خلوت نشست
- Müritleri yakıp yandırdı. Tam kırk, elli gün halvette kaldı. 550
- در مریدان در فکند از شوق سوز ** بود در خلوت چهل پنجاه روز
- Halk onun iştiyakından, hal ve tavrı ile sözünden, sohbetinden uzak düştükleri için deli oldular.
- خلق دیوانه شدند از شوق او ** از فراق حال و قال و ذوق او
- Onlar yalvarıp sızlanıyorlardı, vezir ise halvette riyazetten iki büklüm olmuştu.
- لابه و زاری همیکردند و او ** از ریاضت گشته در خلوت دو تو