- O vezir kendince başka bir hile kurdu. Vaiz ve nasihati bırakıp halvete girdi.
- مکر دیگر آن وزیر از خود ببست ** وعظ را بگذاشت و در خلوت نشست
- Müritleri yakıp yandırdı. Tam kırk, elli gün halvette kaldı. 550
- در مریدان در فکند از شوق سوز ** بود در خلوت چهل پنجاه روز
- Halk onun iştiyakından, hal ve tavrı ile sözünden, sohbetinden uzak düştükleri için deli oldular.
- خلق دیوانه شدند از شوق او ** از فراق حال و قال و ذوق او
- Onlar yalvarıp sızlanıyorlardı, vezir ise halvette riyazetten iki büklüm olmuştu.
- لابه و زاری همیکردند و او ** از ریاضت گشته در خلوت دو تو
- Hepsi birden ”Biz sensiz kötü bir hale düştük, karışıklık içindeyiz. Değneğini yeden birisi olmadıkça körün ahvali ne olur?
- گفته ایشان نیست ما را بیتو نور ** بیعصا کش چون بود احوال کور
- İnayet et. Allah için olsun, bundan ziyade bizi kendinden ayırma!
- از سر اکرام و از بهر خدا ** بیش از این ما را مدار از خود جدا
- Bizler çocuk gibiyiz, sen bize dadısın; sen bizim üzerimize o gölgeyi döşe” demişlerdi. 555
- ما چو طفلانیم و ما را دایه تو ** بر سر ما گستران آن سایه تو
- Vezir dedi ki: “Ruhum dostlardan uzak değildir. Fakat dışarı çıkmaya izin yok.”
- گفت جانم از محبان دور نیست ** لیک بیرون آمدن دستور نیست
- Emirler rica ve şefaate, müritler dil uzatmaya başladılar:
- آن امیران در شفاعت آمدند ** و آن مریدان در شناعت آمدند
- “Ey kerem sahibi! Bu ne kötü talih ki sensiz gönülden de yetim kalmışızdır, dinden de.
- کاین چه بد بختی است ما را ای کریم ** از دل و دین مانده ما بیتو یتیم