- Padişah, hekimlerin âciz kaldıklarını görünce yalınayak mescide koştu. 55
- شه چو عجز آن حکیمان را بدید ** پا برهنه جانب مسجد دوید
- Mescide gidip mihrap tarafına yöneldi. Secde yeri gözyaşından sırsıklam oldu.
- رفت در مسجد سوی محراب شد ** سجده گاه از اشک شه پر آب شد
- Yokluk istiğrakından kendisine gelince ağzını açtı, hoş bir tarzda medhü senaya başladı:
- چون به خویش آمد ز غرقاب فنا ** خوش زبان بگشاد در مدح و ثنا
- “En az bahşişi dünya mülkü olan Tanrım! Ben ne söyleyeyim? Zaten sen gizlileri bilirsin.
- کای کمینه بخششت ملک جهان ** من چه گویم چون تو میدانی نهان
- Ey daima dileğimize penah olan Tanrı! Biz bu sefer de yolu yanıldık.
- ای همیشه حاجت ما را پناه ** بار دیگر ما غلط کردیم راه
- Ama sen “Ben gerçi senin gizlediğin şeyleri bilirim. Fakat sen, yine onları meydana dök” dedin. 60
- لیک گفتی گر چه میدانم سرت ** زود هم پیدا کنش بر ظاهرت
- Padişah, ta can evinden coşunca bağışlama denizi de coşmaya başladı.
- چون بر آورد از میان جان خروش ** اندر آمد بحر بخشایش به جوش
- Ağlama esnasında uykuya daldı. Rüyasında bir pir göründü.
- در میان گریه خوابش در ربود ** دید در خواب او که پیری رو نمود
- Dedi ki: “Ey padişah, müjde; dileklerin kabul oldu. Yarın bir yabancı gelirse o, bizdendir.
- گفت ای شه مژده حاجاتت رواست ** گر غریبی آیدت فردا ز ماست
- O gelen hazık hekimdir. Onu doğru bil, çünkü o emin ve gerçek erenlerdendir.
- چون که آید او حکیمی حاذق است ** صادقش دان که امین و صادق است