- Nihayet öyle oldu ki hademe, halkı “Ateşe atılmayınız” diye menetmeye başladı.
- تا چنان شد کان عوانان خلق را ** منع میکردند کاتش در میا
- O Yahudi, yüzü kara ve mahcup bir hale geldi. Bu sebeple pişman oldu, gönlü sıkıldı.
- آن یهودی شد سیه رو و خجل ** شد پشیمان زین سبب بیمار دل
- Zira halk, imana eskiden olduğundan daha ziyade âşık, kendilerini feda etmekte daha fazla sadık oldular.
- کاندر ایمان خلق عاشقتر شدند ** در فنای جسم صادقتر شدند
- Şükrolsun ki, Şeytan’ın hilesi ayağına dolaştı. Şükrolsun ki, Şeytan da kendisini yüzü kara gördü!
- مکر شیطان هم در او پیچید شکر ** دیو هم خود را سیه رو دید شکر
- Halkın çehresine sürüp bulaştırdığı zillet tamamıyla o adamlıktan dışarı padişahın yüzüne bulaştı. 810
- آن چه میمالید در روی کسان ** جمع شد در چهرهی آن ناکس آن
- O, pervasızca, halkın elbisesini yırtardı, kendininki yırtıldı, halkın elbisesi sağlam kaldı.
- آن که میدرید جامهی خلق چست ** شد دریده آن او ایشان درست
- Muhammed Aleyhisselâm’ın adını eğlenerek anan kimsenin ağzının çarpık kalması
- کج ماندن دهان آن مرد که نام محمد را علیه السلام به تسخر خواند
- Birisi ağzını eğerek Ahmed adını alayla andı, ağzı çarpıldı öyle kaldı.
- آن دهان کژ کرد و از تسخر بخواند ** مر محمد را دهانش کژ بماند
- Pişman olup “Ey Muhammed, affet! Ey Peygamber, sen, Minledün ilminden lütuflara mahzarsın.
- باز آمد کای محمد عفو کن ** ای ترا الطاف و علم من لدن
- Ben bilgisizlikten seninle alay ettim. Alay edilmeğe lâyık ben oldum” dedi.
- من ترا افسوس میکردم ز جهل ** من بدم افسوس را منسوب و اهل
- Tanrı, bir kimsenin perdesini yırtmak isterse onu, temiz kişileri ta’netmeye meylettirir. 815
- چون خدا خواهد که پردهی کس درد ** میلش اندر طعنهی پاکان برد