- Zira halk, imana eskiden olduğundan daha ziyade âşık, kendilerini feda etmekte daha fazla sadık oldular.
- کاندر ایمان خلق عاشقتر شدند ** در فنای جسم صادقتر شدند
- Şükrolsun ki, Şeytan’ın hilesi ayağına dolaştı. Şükrolsun ki, Şeytan da kendisini yüzü kara gördü!
- مکر شیطان هم در او پیچید شکر ** دیو هم خود را سیه رو دید شکر
- Halkın çehresine sürüp bulaştırdığı zillet tamamıyla o adamlıktan dışarı padişahın yüzüne bulaştı. 810
- آن چه میمالید در روی کسان ** جمع شد در چهرهی آن ناکس آن
- O, pervasızca, halkın elbisesini yırtardı, kendininki yırtıldı, halkın elbisesi sağlam kaldı.
- آن که میدرید جامهی خلق چست ** شد دریده آن او ایشان درست
- Muhammed Aleyhisselâm’ın adını eğlenerek anan kimsenin ağzının çarpık kalması
- کج ماندن دهان آن مرد که نام محمد را علیه السلام به تسخر خواند
- Birisi ağzını eğerek Ahmed adını alayla andı, ağzı çarpıldı öyle kaldı.
- آن دهان کژ کرد و از تسخر بخواند ** مر محمد را دهانش کژ بماند
- Pişman olup “Ey Muhammed, affet! Ey Peygamber, sen, Minledün ilminden lütuflara mahzarsın.
- باز آمد کای محمد عفو کن ** ای ترا الطاف و علم من لدن
- Ben bilgisizlikten seninle alay ettim. Alay edilmeğe lâyık ben oldum” dedi.
- من ترا افسوس میکردم ز جهل ** من بدم افسوس را منسوب و اهل
- Tanrı, bir kimsenin perdesini yırtmak isterse onu, temiz kişileri ta’netmeye meylettirir. 815
- چون خدا خواهد که پردهی کس درد ** میلش اندر طعنهی پاکان برد
- Tanrı, bir kimsenin ayıbını örtmek isterse o kimse ayıplı kimselerin ayıbı hakkında ses çıkaramaz olur.
- چون خدا خواهد که پوشد عیب کس ** کم زند در عیب معیوبان نفس
- Tanrı, yardım etmek dilerse bize yalvarmak ve münacatta bulunmak meylini verir.
- چون خدا خواهد کهمان یاری کند ** میل ما را جانب زاری کند