- Rüzgâr Hal’kın emriyle ateş olur; her ikisi de Tanrı şarabıyla sarhoş olmuşlardır.
- باد آتش میخورد از امر حق ** هر دو سر مست آمدند از خمر حق
- Ey oğul! Eğer gözünü açarsan hilim suyunun da, hışım ateşinin de Hak’tan olduğunu görürsün.
- آب حلم و آتش خشم ای پسر ** هم ز حق بینی چو بگشایی بصر
- Rüzgârın canı Hakk’a vâkıf olmasaydı, Âd kavmini(müminlerden) nasıl ayırt ederdi?
- گر نبودی واقف از حق جان باد ** فرق کی کردی میان قوم عاد
- Hûd Aleyhisselâm zamanında Âd kavmini helâk eden rüzgârın hikâyesi
- قصهی باد که در عهد هود علیه السلام قوم عاد را هلاک کرد
- Hûd, müminlerin bulundukları yerin çevresine bir çizgi çizdi. Rüzgâr, o araya gelince hafif ve lâtif bir halde esiyordu.
- هود گرد مومنان خطی کشید ** نرم میشد باد کانجا میرسید
- Çizgiden dışarıda olanların hepsini, havada parça parça ediyordu. 855
- هر که بیرون بود ز آن خط جمله را ** پاره پاره میگسست اندر هوا
- Şeybân-ı Râî de sürünün etrafında böyle apaçık bir çizgi çekerdi.
- همچنین شیبان راعی میکشید ** گرد بر گرد رمه خطی پدید
- Cuma günü, namaz vakti Cuma namazına gidince kurtlar sürüye saldırmasın, yağmalamasınlar diye böyle yapardı.
- چون به جمعه میشد او وقت نماز ** تا نیارد گرگ آن جا ترک تاز
- Hiçbir kurt, çizgiden içeri girmezdi. Hiçbir koyun da çizgi dışına çıkmazdı.
- هیچ گرگی در نرفتی اندر آن ** گوسفندی هم نگشتی ز آن نشان
- Tanrı erinin dairesi, kurdun hırs yeline de set ve mânia olmuştu, koyunun hırs yeline de.
- باد حرص گرگ و حرص گوسفند ** دایرهی مرد خدا را بود بند
- Böylece ecel rüzgârı da ariflere gül bahçelerinden esip gelen rüzgâr gibi lâtif ve hoştur. 860
- همچنین باد اجل با عارفان ** نرم و خوش همچون نسیم یوسفان